Translate

30 Ekim 2009 Cuma

Otel kapıcısı...


Dormen, doorman, lodgeman,

(I) Otele arabayla gelen konukları, arabanın kapısını açarak “İyi günler,……….. tesisine hoş geldiniz. “ diye karşılar. Bagajların indirilmesine yardım eder ve üzerlerine bagaj bileti iliştirir, biletin uç kısmını konuğa verir. Bagaja haber vererek bagajların bagaj odasına taşınmasını sağlar.
(II) Otel konuklarının talebi üzerine, kendilerine taksi temin eder.
(III) Kendi araçlarıyla gelen konukların otolarının garaja veya otoparka çekilmesine yardımcı olur, ya da bizzat kendi park eder. (Bazı otellerde bu iş için kapıcıya yardım eden Araba Sürücü (Car Jockey) denilen elemanlar mevcuttur.)
(IV) Otelin önündeki trafiği tanzim eder ve akışını sağlar.
(V) Yabancı konukların gitmek istedikleri adresleri veya yerleri, taksi şoförlerine izah eder.
(VI) Yukarıda belirtilenlerden başka, asansör operatörleri (Lift Boy), otel şoförleri (Driver) ve Lobby’ de konukların aranmasında kullanılan haberci (Pape Boy) gibi üniformalı personel konuklara yardımcı olurlar.

29 Ekim 2009 Perşembe

Rakı çeşitleri...




Japonya' da üretilen pirinç ve tahıl tozundan yapılan ulusal içkisi, pirinç rakısı-Sake,


Sırbistan' da üretilen üzüm rakısı-Slivovist,

Sırpların ürettiği erik rakısı-Slivoviç, Slivovic (Servisch: šljivovica, Sloveens: slivovka, Kroatisch: šljivovica, Bosnisch: šljivovica, Macedonisch: slivova, Pools: śliwowica [/ˌsʲli.voˈvi.ca/]?; Roemeens: şliboviţă; Bulgaars: сливова (slivova); Slovaaks: slivovica; Tsjechisch: slivovice)

Yugoslavya' da üretilen üzüm rakısı-Kumovika,
 
Yunan halkının rakıya benzeyen ama daha az anasonlu hafif içkisi Uzo,

Bizans döneminde, İstanbul' da siyasal suçluların kapatıldığı ünlü zindan...

Anemas,

Bizans döneminin en büyük saray komplekslerinden biri olan Blahernia-Blakhernai Sarayı’nın bir parçası olan ve Karagümrük sınırları içinde bulunan Anemas Zindanları, Haliç’ e yakın eski sur duvarlarına bitişik olarak inşa edilmiş 14 hücre odasından ve bu odaların altındaki iki katlı bodrumdan oluşuyor. Bizans’tan günümüze ayakta kalan tek yeraltı zindanı olan, tarihi ve mimari özellikleriyle dünyada başka benzeri bulunmayan Anemas Zindanları, son yıllarda büyük bir yıkımla karşı karşıya kaldı. Anemas Zindanı, adını Arap asıllı bir Bizans askeri olan “Mihael Anemas’tan alıyor. 1107 yılında İmparator Aleksios’a karşı suikast girişimi tasarlarken yakalanan Anemas, suçunun cezasını zindandaki bir kuleye hapsedilerek çekmiş, gözlerine mil çekilerek kör edildikten sonra da imparatorun kızı Anna’nın yardımıyla kurtulmuştu. Anemas’ın ardından İmparator I. Kommenos, İmparator Isaakios ve oğlu Aleksios, veliaht Andronikos Palaiologos ile Sultan I. Murad’ın oğlu Savcı Bey gibi birçok ünlü kişinin de tutuklu kaldığı zindanın fetihten sonra ne amaçla kullanıldığı bilinmiyor.

Yüksek mevkilerde bulunanlara mahsus bir çeşit devlet hapishanesi olan Anemas Zindanı ve Kulesi, Latin işgali 1261’de bittikten sonra da bu işlemi sürdürmüştür. İmparator 5. Ioannes Palaiologos’un oğlu Andronikos da 1. Murat’ın oğlu Sara Bey ile 1374’de babalarına karşı bir ayaklanma düzenlediklerinde yakalanmışlar ve Andranikos, Anemas Zindanına kapatılmıştır. Fakat 1376’da buradan kaçarak, babası ve kardeşi Maunel’i aynı yere hapsettirmiştir. 
 
Blakhernai Sarayı’na ait oldukları anlaşılan mahzenler ve kuleler genişçe bir kompleks oluşturur. Üstünde 16. Yy sonlarında inşa edilen İvaz Efendi Camii’nin bulunduğu terasın önünde bulunan bitişik kulelerden birine Anemas, diğerine İsaakray Angelas Kulesi denilir. Anemas Zindanı denilen tonozlu hücreler, tarihi filmler (Kahpe Bizans, Şahmaran, Kara Murat gibi )  için plato olmuştur.

28 Ekim 2009 Çarşamba

Ürenin hidrolizlenmesiyle amonyak ve karbondioksit oluşmasını katalizleyen enzim...

Üreaz enzimi, 
 

Üreaz, ürenin karbon dioksid ve ammonyağa hidrolizini katalize eder. Başlıca, tohumlarda, mikro-organizmalarda ve omurgasızlarda bulunur. Bitkilerdeki üreaz, hekzamerdir (6 eş zincirden oluşur) ve sitoplazmaya yerleşmiştir. Bakterilerde, iki veya üç farklı alt birimden oluşur. Üreazın, harekete geçebilmesi için her alt birimi için iki nikel iyonuna bağlanması gerekir.


Bir kimyasal tepkimeye sebep olan ve onu hızlandıran, çoğunlukla Protein yapısında olan organik Maddeye Enzim denir.Enzimler, canlı hücrelerde üretilen özel proteinlerdir. ProteinlerEnzimler yalnız proteinden oluşur( basit enzim ). 
hücrede, DNA'daki kalıtsal bilgiye (gen) göre sentezlenir. Enzimlerin proteinden oluşan kısmına apoenzim denir. Pepsin, üreaz gibi bazı
Apoenzim ile koenzimin birlikte oluşturduğu gruba, tam enzim anlamına gelen holoenzim denir.
Eğer enzimler olmasaydı, biyokimyasal tepkimelerin çoğu ya hiç olmazdı ya da son derece yavaş ger­çekleşirdi.Enzimler hücrede üretilmesine rağmen hücre dışında da çalışabilir.Bazı maddeler de enzimlerin etkinliğini durdurur. Bunlara inhibitör madde denir. Siyanür, kurşun, civa gibi ağır metal iyonları inhibitör maddelerdir. 

Enzimlerin etkinliği başka moleküller tarafından etkilenebilir. İnhibitörler enzim aktivitesini azaltan moleküllerdir, aktivatörler ise enzim aktivitesi artıran moleküllerdir. Etkinlik ayrıca sıcaklık, kimyasal ortam (örneğin pH) ve substrat konsantrasyonu tarafından etkilenir. Bazı enzimler endüstriyel amaçla kullanılırlar, örneğin antibiyotik sentezinde. Ayrica bazı ev ürünlerinde biyokimyasal tepkimeleri hızlandırmak için enzim kullanılır (örneğin, çamaşır tozunda bulunan enzimler lekelerdeki protein ve yağları parçalar).

Mide ülserlerinden sorumlu Helicobacter pylori gibi birçok bakteri türü üreaz üretir. H. pylori, çoğalması için en uygun olan mide asidite pHsını, 3'ten 7'ye üreaz sayesinde artırır. H. pylori için olan ticari testler, nefeste üreaz varlığını gösterirler ve mide ülserlerinde tanı aracı olarak kullanılırlar. 

Soya fasülyelerindeki üreazın rolü çok açık olmamakla birlikte tahmin edilebilirdir. Soya yapraklarında bulunan üreaz, fasülyesindekine göre bin kat daha zayıftır. Yaprak enzimi proteinlerden nitrojeni geri dönüştürür ( proteinler, üreye ayrışır). Fasülyelerde de, filizlenme döneminde enzim aynısını yapar. Ortaya çıkan amonyak, bitki hücrelerini ayrıca patojenlerden de korumaktadır, enzimin kendisinin böcek öldürücü özelliği var görünmektedir.




Eski Mısır inanışında gökyüzü tanrıçası...

Nut,

Güney Amerika' daki Titicaca Gölü' nde yaşayan bir halk...


Urular,
Aymaralar,

Titicaca Gölü, Peru ile Bolivya arasında yer alan ve 3820 m yüksekliğiyle dünyanın -üzerinde yolculuk yapılabilen- en yüksek tatlı su gölü. Efsaneye göre ilk İnka Kralı Manco Capac,Copacabana açıklarındaki Isla del Sol Güneş Adası'nda ilk olarak, kedi başını andıran bir kayaya çıkar. Göl haritasına baş aşağı bakıldığında, yatan kedi formu ayırt edilebilir. Buna karşın Quechua Dili'nde titi "kurşun" veya "kurşun rengi" qaqa ise "kaya" demektir. Yani "kurşini (kurşun rengi) kaya" anlamındadır. Başka bir Rivayet odur ki, İnka medeniyeti, (Güneş Adası) üzerinde bulunan bir büyükçe kayadan türemiş. Bu kayanın pumaya benzediği söyleniyor. Nitekim, Titicaca yerel Aymara dilinde Titi "büyük kedi", Kak ise "kaya" manasına gelir ve tercümesi "Puma Kayası" manasına geliyor.


Peru tarafındaki Puno'da ise insan yapımı yüzen adalar meşhur. Yüzyıllar önce sazları ve köklerini birleştirip üzerlerinde yaşamaya başlayan yerlilerin asıl gayesi besine yani balığa daha yakın olmakmış, ama görünen o ki asıl gaye artık turizm olmuş çıkmış. Turist teknesi gelince eller kollar sallanıyor, hediyelik standları açılıyor, el kadar çocuklar İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca ve tabii ki İbranice şarkılar okuyup turist abi ve ablalarının sempatisini kazanıyor, böylelikle ekmek parası çıkarılıyor.

Yunanlı Tarihçi Ksenophon' un, "Onbinlerin dönüşü" olarak da bilinen ünlü yapıtı...

Anabasis,
Ksenophon, MÖ 430-355 yılları arasında yaşamış olan Atinalı yazar. MÖ 401 yılında Pers satrabı Kyros'un ordusunda paralı asker olarak göreve başlamış ancak Kyros öldürüldükten sonra Yunanlılar'ı ülkelerine geri götürmüştür. Daha sonraları Sparta yanında savaştığı için Atina'dan kovulan Ksenophon kendisine Spartalılar tarafından verilen bir çiftlikte eserlerini kaleme almıştır. En önemli eserleri arasında Symposion ve Apologia Sokratous, Sokrates'ten Anılar (Memorabilia), Thukydides'in Peloponnesos Savaşı adlı eserinin devamı niteliğinde kaleme aldığı Yunan Tarihi Hellenika, Asia Minor'un Pers satrabı Kyros'un Pers kralı Artakserkses'e karşı isyan hareketinde paralı asker olarak görev yapan on bin Hellenin öyküsü Anabasis, Kyroupaideia, Lakedaimonialıların Devleti (Lakedaimoniorum Politeia), Oikonomikos yer almaktadır.

Her şey İ.Ö. 401 yılında başlar. Pers prensi Kyros, ağabeyi kral Artakserkses'e karşı Grek paralı askerlerini de içine alan bir orduyla Lidya'nın Sardes kentinden yola çıkar. Ksenophon, bu sefere bir "savaş muhabiri" olarak katılmaktadır. Fırat üzerinde Kunaksa'da yapılan savaşta Kyros ve generalleri öldürülünce, yurtlarından 2400 km. uzakta, sarp ve düşman bir ülkede kalan gönüllüleri kurtuluşa kavuşturan, kaderin itişiyle "savaş muhabirliği"nden ordu komutanlığına geçen Ksenophon olacaktır. Dört ay sonra, gönüllülerden arta kalan "iki bin" kişi, geri dönüşlerini tamamlayarak, Karadeniz'in sularına karşı coşkuyla ünlü haykırışlarını koparırlar: Thalassa! Thalassa!
 

Dinarın binde biri değerindeki Tunus para birimi...



Milim,
Tunus Cumhuriyeti, Kuzey Afrika'da, Akdeniz'e kıyısı olan bir Arap İslam ülkesidir.Kurucusu Habib Burgiba 'dır Batısında Cezayir, doğusunda Libya ve Akdeniz, Kuzeyinde de Akdeniz yer alır. Ülkenin güney kısmını Büyük Sahra Çölü kaplar.
Tunus nüfusunun % 96.5'ini Araplar olusturmaktadir. Araplarin tamamina yakini Müslümandir. Bunun yani sira % 3 oraninda Berberiler vardir. Berberilerin tamami Müslümandir. Ayrica az sayida yahudi ve Avrupa kökenli hiristiyan bulunmaktadir. 

Para birimi:Tunus Dinarı (DT), Tunus madeni parası, Milim.

Sürtme ağlarında yanlarda bulunan takviye ipleri...


Katakula,

Bitiştirme, birleştirme, yapıştırma...

İlsak,

Uzakdoğu' da yaşayan bir geyik...

Sika,

Renkli macunlar üzerine kakıldığında değerli mermer görünümü alan, parlak katmanlardan oluşmuş taş...


Skalyola,

Scagliola. (pronounced skalyola),

Highly polished plasterwork produced to imitate marble. Made from gypsum or alabaster with added pigments and animal glue shaped, molded and then polished to take on the look of marble. It is now prized in its own right and used in new construction.

Hakkari yöresinde yetişen yemeği yapılan, maydanoza benzer bir ot...

Alo, Alilo,

Doğru hale getirme, düzeltme...

Tadil,

27 Ekim 2009 Salı

Eski Yunan sitelerinde, kentin yüksek noktasına kurulan ve en önemli yapıları, tapınakları barındıran içkale...

Akropolis,

Eski Yunan kentlerinde, kentlerin yanıbaşındaki yüksekliklere verilen addır. Yunanca akropolis "yukarıda bulunan şehir" anlamına gelir. Klasik dönem Yunanistan'ında her önemli yerleşme yerinin bir akropolisi vardı.Tapınaklar, hazinelerin saklandığı yapılar ve çeşitli kurumlar burada yer alırdı. Saldırı durumunda akropolis sonuna kadar savunulurdu.
 
Atina'da Eskiçağ dünyasının en ünlü mimarlık yapıtlarından birinin yükseldiği tepe.

Akropolis, Atina'nın tam ortasında yükselen, tepesi tabak gibi düz, sarp bir kayalığa verilen addır. Eski Yunan dilinde bu sözcük yukarı kent anlamına gelir. Çok eski çağlarda Akropolis, Eski Yunanlıların oturduğu ve buradan çevre köylere egemen olduğu gerçek bir kaleydi, aynı zamanda bir din merkeziydi. Bir ara Persler tarafından yıkılmış, sonra Perikles'in öncülüğüyle, M.Ö. 450 yıllarına doğru yeniden yapılmıştı. O çağların ünlü heykeltıraşı Pheidias ve başka güçlü sanatçılar bu işte çalıştılar.

Akropolis'in batı yamacında, anıtsal kapılarıyla ziyaretçileri karşılayan ilk yapı Proplyleia'dır. Yapının, çok büyük boyutlarda olan kemerleri ince mermerden yapılmıştır. Bunun az ötesinde, Athena Nike'rim küçük tapınağı vardır. Daha sonra, mat altın rengindeki mermerleri ve kusursuz sütunlarıyla görkemli Parthenon Tapınağı gelir.

Yüzyıllara karşı koyabilmiş son anıt Erekhteion'dur. Adını Eski Yunan'ın efsane krallarından ilki olan Erekhteios'tan almıştır. Burada sütunların yerini kadın heykelleri alır. Bunlar, kimi gülümseyen, kimi somurtan, hepsi mağrur altı Karyatid Kızı'nın heykelidir.
Parthenoıı Tapınağı, Akropolis'in doruğuna dikilmiş bir zafer anıtıydı; Atinalıların savaş başarılarını kutluyordu. Vaktiyle bu tapınakta, kentin koruyucu tanrıçası olan Athena'nın dev bir heykeli yer alırdı.

Arjantinli "Latin Amerika'nın Sesi" diye bilinen devrimci folk şarkıcısı,...

Mercedes Sosa, (d. 9 Temmuz 1935- ö. 4 Ekim 2009) Arjantinli folk şarkıcısı, "Latin Amerika'nın Sesi".



9 Temmuz 1935’de San Miguel Tucuman’da dünyaya gelen,1959 yılında ilk albümünü kaydeden ve 40’ın üzerinde albüme imza atan Sosa, Joan Baez, Sting, Pavarotti gibi çokça tanınmış insanlarla müziğini paylaşmasına ve dünyaca tanınmasına rağmen, hiçbir zaman sırtını kendi topraklarına dönmemişti. Bilakis, hayatında en önemli şeyin folk şarkısı olduğunu söylüyordu ve bu uğurda önemli mücadeleler de verdi.  

1960’larda Şili’de ortaya çıkan ve “Yeni Şarkı” anlamına gelen Nueva Canción akımının Arjantin durağıydı Mercedes Sosa. Folk şarkılarını yeniden yorumlarken, şarkı sözleriyle, sanatçı duruşlarıyla hep politik çizgilerini korudular “Yeni Şarkı”cılar. Mercedes Sosa da bu akım içerisinde, kendi topraklarının müziklerine kendi eşsiz yorumuyla yeniden ses veriyordu. Latin Amerikalı olması onun gerçekten de ilk önce telaffuz edilmesi gereken kimliğiydi. Askeri cunta döneminde, 1979 tarihli bir konserinde, gözaltına alındı ve şarkı söylemesi yasaklandı. Bu süre boyunca Avrupa’da yaşadı ve ancak 1982 tarihinde kendi topraklarına dönüp şarkılarını söylemeye devam edebildi. 2000 yılında Latin Grammy ödülü alarak ödüllerine bir yenisini daha ekleyen Sosa, “Ödüller şarkı söylediğim için değil düşündüğüm için de verildi. İnsanları ve adaletsizlikleri düşünüyorum. Düşünüyorum da, düşünmeseydim kaderim böyle olmazdı...” diyor.

Güçlü bir kadın vokalist olmasının yanında, kadınlar için de şarkılar yazıp söyledi Mercedes Sosa. Emansipasyon savaşları sırasında Manuela Padreza adlı bir kadın lidere adadığı “Manuela la tucumana”, yine bir kadın gerilla için yazdığı “Juana Azurduy” adlı parçaları bunlardan bazılarıydı. 

2003 yılında İstanbul caz festivalinde onu dinleme fırsatını yakalayabilmiştik. Onu sahnede gördüğümüzde yaklaşık 40 küsur senedir sahnelerde şarkı söylüyordu. Her duyduğumuzda tüylerimizi ürperten bu eşsiz sesteki yakınlığın sebebini onu sahnede görünce anlamıştık. Siyah elbisesi ve üzerindeki kırmızı şalıyla sahnedeki o muhteşem sesli kadın, tonton bir anneanneydi adeta! Anneannelerimiz kadar sıcak, içten, bize yakın ve anneannelerimiz kadar güçlü bir kadındı. Sahneden hepimizi sarıp sarmalıyordu.

Beyaz mermerdeki sert kısım...

Emeril, Çört,

"Çört" de denilen ve beyaz mermerde rastlanan çok sert bölüme verilen ad.

Mermer denince akla genellikle heykel, biblo yapımı gibi bezeme işlerinde kullanılan parlak, güzel görünümlü, ağır bir kayaç gelir. Mermer aslında, yeraltında ısı, basınç ve sulu çözeltilerin etkisiyle değişime uğramış kireç­taşı ya da dolomittir. Ama piyasada, yüzeyi parlatılabilen, kalsiyumca zengin başka deko­ratif kayaçlar da mermer olarak adlandırılır; hatta bunlar değişime uğramamış kayaç türle­ri de olabilir. Örneğin Purbeck mermeri, tatlı sularda yaşayan salyangozların kabuklarıyla dolu, sıradan bir tatlı su kireçtaşıdır. Bileşi­minde hiç kalsiyum bulunmayan, ama mer­mer olarak adlandırılan başka kayaçlar da vardır.     Ama jeoloji ve mineraloji biliminde mer­mer, yerkabuğunun derinliklerinde, daha sonra oluşan kayaç katmanlarının altında kalıp sıkışan, o arada oluşan sıcaklığın ve basıncın etkisiyle değişime uğrayan bir kireç­taşı türü olarak tanımlanır. Bu anlamda, kireçtaşı ile mermerin kimyasal bileşimi aynı­dır ve her ikisi de kalsiyum karbonattan (CaCO3) oluşur. Bu bileşime sahip mineraller arasında en yaygın rastlananı kalsittir; kalsit, mermerde de en sık görülen mineraldir. Mermer, rengini, içerdiği öbür minerallerden alır. Mermerlerdeki kırmızı renk, demir ok­sitten, yeşil renk klorit ve epidottan, mavi renk ise grafitten gelir.     Eski Yunanlılar, en güzel heykellerinden bazılarını, Ege Denizi'ndeki Paros Adası'ndan çıkardıkları katışıksız mermer blokları yontarak yapmışlardı. Paros mermeri, parlatıldığında, son derece hoş, mumsu bir görü­nüm alır. Yunanlılar Atina'nın kuzeydoğu­sundaki Pentelikus Dağı'ndan elde ettikleri mermerleri de kullanmışlar ve bugün Atina' da sütunları hâlâ ayakta duran büyük Parthenon (İÖ 447-432) Tapınağı'nı bu mermerden yapmışlardır.     


Günümüzde heykeltıraşların çoğu, İtalya' nın kuzeybatısındaki Carrara bölgesinden ge­len mermerleri kullanır. Bu bölgenin taşlarını Eski Romalılar ve onlardan çok sonra 16. yüzyılın büyük heykeltıraşı Michelangelo da kullanmıştı. Günü­müzde mermer çıkartılan başlıca ülkeler Bel­çika, İrlanda, İsveç, İsviçre, ABD ve Hindis­tan'dır. Türkiye'nin pek çok yerinde de mer­mer çıkartılmaktadır. Bunların arasında en güzelleri, çeşitli renklerdeki Afyonkarahisar, beyaz ve gri damarlı Marmara, gri beyaz Muğla, mavimsi gri Yalova, benekli gri beyaz Kütahya, beyaz İzmit ve Selçuk, sarı benekli, gri beyaz Denizli mermerleridir.     Mermer nemli iklim koşullarında yapı gere­ci olarak pek kullanılmaz, çünkü nem, büyük kentlerin dumanlı ve asitli atmosferi merme­rin ufalanmasına neden olur; oysa kuru iklim­lerde mermer çok zor aşınır.   Mermer, metomorfizma olayı sonucunda kalker ve dolomitik kalkerlerin yeniden kristalleşmesiyle meydana gelmiş bileşimdir. Bileşimlerinin %90-98'i CaCO3'ten (Kalsiyum karbonat) oluşmaktadır. Düşük oranda MgCO3 (Magnezyum karbonat) içermektedir. CaCO3 kristallerinden oluşan mermerlerde esas mineral “Kalsit” tir. Aynı zamanda az miktarda silis, silika, feldspat, demiroksit, mika, fluorin ve organik maddeler bulunabilir. Renkleri genellikle beyaz ve grimsidir. Fakat yabancı maddeler nedeniyle sarı, pembe, kırmızı, mavimtırak, esmerimsi ve siyah gibi renklerde de olabilirler. Mikroskop altında incelendiğinde, birbirine iyice kenetlenmiş "Kalsit Kristalleri"nden oluştuğu görülür. Endüstriyel anlamda “mermer”; kesilip parlatılabilen her cins taş mermer olarak kabul edilmektedir. Taşın cinsi ve içeriği ne olursa olsun büyük ebatta blok elde edilebilme, kesilme ve cilalanma gibi özellikler göstermesi, o taşın mermer olarak kabul edilmesine kafi gelmektedir. Bunlardan granit, diyabaz, lösitli siyenit, fanolit ve serpantinler gibi magmadan türeyen kayaçlar da bu suretle mermer tanımının içine girmektedir. 5 Haziran 2004 tarihli ve 25483 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Maden Kanununda Mermer; II. Grup madenler; Mermer, Dekoratif taşlar, Traverten, Kalker, Dolomit, Kalsit, Granit, Siyenit, Andezit, Bazalt ve benzeri taşlar içerisinde yer almaktadır.



"Acıçaça" da denilen bir balık...

Papalina,
Papalina Ayvalık'a özgü bir balık,ilk bakışta hamsiye benzetebileceğiniz ufak bir balık.Aynı familyadan gelselerde lezzetleri tamamen farklı olmakla birlikte papalina yerken kılçıklarını ayırmanız gibi bir zorunluluk bulunmamaktadır.
Cunda da papalina yiyebileceğiniz en güzel ay Ağustos ayıdır henüz av mevsinin bitmesi ile taze taze yiyebilirsiniz.



Jamaika' da doğan ve daha sonra reggae' ye dönüşen müzik akımı...

Ska,
Asıl kökeni kuzey ve kuzeydoğu Hindistan olan, vurmalı sazların ve sert ritimlerin ağırlığını hissettirdiği bu hareketli müzik türü, Jamaika’nın da yerel müziği. İngilizler, Jamaikalıları çalışmak için gittikleri İngiltere’de barlar açarak müziklerini dinlemeye ve içkilerini yudumlamaya devam etmişler. Sonra ünlenen bu Jamaika barlarına yavaş yavaş beyazlar da takılır olmuş. Ska’nın İngiltere'de tutulmasının ardından ve siyahlarla beyazların birlikte ska icra etmesiyle duotone başlamış. Aslında duotone o dönemki politik ska gruplarının bulunduğu plak şirketinin adı. Siyah-beyaz kareler de bu şirketin sembolü, yani  ska sevenlerin giydiği  kareli ayakkabı ve aksesuar mevzusu buradan geliyor.



Reggae
Reggae, ska, dub ve ragga gibi Jamaika'ya özgü tüm müzik türlerini tanımlamak için kullanılıyor.
Jamaika usulü rock diye geçer. Kökleri calypso, ska, rocksteady, rock' n roll ve hatta rythm and blues' a dayanır. Aslında 60'larda ska ve rocksteady müziklerinden ve Afro-Amerikan ritimlerinden esinlenerek Jamaika’da doğmuş  bir müzik türü. Temposu ska ve rocksteady’e göre daha yavaş. Başka bir deyişle ska, Jamaika’nın sıcaklığından ve biraz da marijuana ağırlığından yavaşlayarak reggae’ye dönüşmüş demek mümkün. Özellikle ‘roots reggae’ türü rastafarianizm ile iç içe ve sözlerinde genelde rastafari muhabbetler dile getiriliyor; inanç, aşk, barış, yoksulluk, eşitsizlik…  1970'lerden itibaren dünyada popülarite kazanmıştır. Efsanevi sanatçı Bob Marley reggaenin dünya çapında tanınmasını sağlamıştır.Reggae’nin rap’le karışarak hızlı bir ritme sahip olması yakın bir zaman ve bu şekilde ‘hiphop reggae’ literatürde yerini alıyor.


Dub
Dub, köklerini reggae’den alan bir Jamaika müziği olarak doğdu. En basit tanımla belirli bölümlerin tekrarları hariç müzikten vokallerin çıkarılması ve reverb, yankı efektlerinin eklenmesiyle oluşturulan bir çeşitleme olarak yapılıyor. ‘Version’ denen bu çeşitlemelerin karakteristik özellikleri parçanın bas ve davul bölümlerinin ön plana çıkarılması. Canlı performanslarda ise şimşek, gök gürültüsü, kuş, su sesleri gibi efektlerle zenginleştirilen, yoğun biçimde bas frekansların kullanıldığı miksler üretiliyor. Bu parçalar hip hop gibi müziklerde MC olarak bilinen ve ritim üzerine uyaklı vokaller yapan solistler tarafından kullanılıyor. Bu şekilde yapılan vokale ‘toasting’ deniyor.



Ragga
Ragga da reggae çıkışlı bir müzik türü ama vokal biraz daha gırtlaktan çıkıyor. Ayrıca ragga yer yer daha hiphop’umsu, agresif ya da hard core olabiliyor. Raggaya, yeni jenerasyonun reggae’si de diyebiliriz.

"Ölmeye vakit yok", "Çağırın Gidenleri" , "Taşlı yazı" gibi yapıtlarıyla tanınmış şairimiz...


Müştak Erenus,

1915'te Afyonkarahisar’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini burada tamamladı. 1940'ta İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Avukatlık mesleğini seçti. 1940’lı yıllarda "Yücel" dergisi çevresinde toplanan genç şairler arasında yer aldı. İlk şiirleri "Yücel"in yanısıra Yenitürk, Kaynak, Şadırvan dergilerinde de yayınlandı. Asıl kişiliği 60’lı ve 70’li yıllardaki şiirleriyle yeni bir aşamaya ulaşarak belirginlik kazandı. "Duyuru" kitabında yer alan "Gelincik Bayrakların Türküsü" adlı uzun şiiri, gerek estetik değeri, gerekse toplumsal tanıklığıyla son yıllardaki toplumcu gerçekçi şiirin önemli örneklerinden biri. Biçimde özlülük ve izlenimci öğeler kullandı, konu ve tema alanında ise insan sevgisi, yaşama sevinci ve toplumsal eleştirilere yer verdi. Lirik ve epik öğeleri ustaca senaaaleyen, toplumsal sorunlara tanıklığa önem veren şiirlerinde hece ölçüsü kalıplarını da kullandı.

Eserleri;

Şiirler (1965)
Ölmeye Vakit Yok (1976)
Duyuru (1979)
Çağırın Gidenleri (1986)
Sermaye Destanı (1987)
Kalk Geleceğe Oturdun (1991)

Taşlı Yazı,
Gelincik Bayrakların Türküsü,

İnek sütünden yapılan mavi küflü klasik ingiliz peyniri...

Stilton,
Küfle olgunlaştırılan yarı yumuşak bir peynir tipdir.

Mavi peynir de denilen küflü peynirgiller familyasından Stilton peyniri, İngiltere'nin Cambridgeshire bölgesinde yer alan Stilton'dan adını alıyor, ancak peynirin aslı Melton Mowbray adlı başka bir yer. Melton Mowbray maalesef bugünlerde sadece domuz etinden yapılan hamurişi ile anılıyor. Stilton peyniri AB nin yüzünden bugünlerde çok sıkı denetim altında ve sadece bir kaç mandırada üretiliyor. Peynir mayalanmadan önce süt artık pastörize edildiğinden işin meraklıları tarafından eskisi gibi kabul görmesede noel yemeklerinde sunumu moda haline geldiğinden tüketimi artmış durumda. Mayadan sonra bastırılmayan peynir yuvarlak kaplarda şekil aldırılıp kurutulmaya bırakılıyor bu esnada kalın bir kabuk oluşuyor ve bu kabuk stitonun yenmeyen tek kısmı. İçine mavi küf damarları açan penicillium roqueforti mantarı eklenenler küflü peynir kategorisine girdiğinden literatürde bu tür Stilton, blue yani mavi Stilton olarak küfsüz olanı ise white yani beyaz Stilton olarak adlandırılıyor.



Stilton peynir üreticileri, ‘Eau de Stilton’ adlı parfümü, ürünlerinin daha çok kişiye ulaşması amacıyla piyasaya çıkardıklarını belirttiler. Özellikle kırmızı şarapla birlikte tavsiye edilen stilton mavi peyniri, Fransız rokfor peynirinden kullanılan süt cinsi nedeniyle ayrılır. Orta koyulukta sarı bir rengi bulunan ve keçi sütünden imal edilen Stilton peyniri, rokfora göre daha küflü ve daha ağır kokulu. İngiltere´de sadece 6 üretici firma yüzyıllardır kullanılan formülüylü üretim hakkına sahip bulunuyor.

Güney Amerika' nın kuzeyindeki geniş otlaklara verilen ad...

Llanos,

Güney Amerika kıtası üç ana bölgeye ayrılabilir:  Batıda Büyük Okyanus kıyı şeridine paralel uzanan And Dağları vardır;  Orta kesimde Orinoco Havzasından Patagonya' ya doğru uzanan geniş iç ovalar yer alır;  Doğuda doğu yükseltileri uzanır.

Andlar'ın yüksekliği yer yer 6.000 m.' yi aşar. Bu yüksek dağ sırası Panama'dan "güneyde" Tierra del Fuego'ya kadar uzanır. Amazon da içinde olmak üzere, birçok önemli ırmak Andlar dağlarının eteklerinden doğar. Anakaranın orta kesimindeki ovalar genişliklerine göre çeşitli adlar alır. 
 
Ku­zeyde, Gineler' le Brezilya sınırlarında, ovalar Llanos' u oluşturur. Brezilya'daki sık ormanlara "selva" adı verilir. Daha güneyde Bolivya, Arjan­tin ve Paraguay' ın bazı kesimlerini keserek, "Gran Chaco" nun uçsuz bucaksız çayırlıkları, gölleri ve bataklıkları uzanır. En güneyde, Gran Chaco ile Patagonya arasında "pampalar" vardır. Buralar tarım alanı ve otlak olarak kullanılır ve Arjantin'e büyük gelir sağlar.

Trajik ve üzüntülü bir İspanyol dansı ve müziği...



Siguiria,

Mısırlı iktisatçı...


Samir Amin, 

Marksist sosyal bilimi geçen yüzyıldan 21. yüzyıla taşıyan seçkin düşünürlerden biridir. 

1931 kahire doğumlu, yüksek öğrenimini paris te tamamlamış iktisat doktoru, sosyal bilimci, düşünür. kahire de "planlama örgütü", paris ve dakar da profesörlük, "afrika ekonomik kalkınma ve planlama enstitüsü" direktörlüğü, "üçüncü dünya forumu" direktörlüğü gibi görevlerde bulunmasının dışında, "avrupa merkezcilik bir ideolojinin eleştirisi", "entelektüel yolculuğum", "emperyalizm ve eşitsiz gelişme", "küreselleşme çağında kapitalizm", " maoizmin geleceği", "kaos imparatorluğu yeni kapitalist küreselleşme" , "Dünya ölçeğinde birikim" gibi kitapları bulunmaktadır. 

Yüksek öğrenimini Paris' te politika, istatislik ve ekonomi alanlarında sürdürdü. Geçtiğimiz otuz yıl boyunca, kapitalizmin değişen doğası, Kuzey- Güney ilişkileri ve gelişme teorisi üzerine konularda öne gelen radikal düşünürlerdenbiri olarak dünya çapında ünlendi. IDEP' in ve Birleşmiş Milletler Afrika Planlama Enstitüsü' nün yöneticiliğini yaptı.
Şu anda, Senegal, Dakar' daki Üçüncü Dünya Forumu'nun başında bulmaktadır.
Çok sayıda dile çevrilen Fransızca ve Arapça eserlerin yazarıdır.

 

Divan şiirinde meyhaneci, tasavvufta ise tarikat şeyhi anlamında kullanılan sözcük...


Pirimugan,

Darwin' in "Doğal Ayıklanmalar Kuralı" ile ilgili araştırmalarını yürüttüğü Büyük Okyanus Takımadaları...

Galapagos,(Darwin adası)


Galapagos adaları; pasifik okyanusunda, ekvatorun 960 km batısında ve ekvator çizgisinin güneyinde yer alan irili ufaklı 50 nin üzerinde adadan oluşur. Adaya gelen İspanyollar adaya önce kolomb takımadaları daha sonra büyülü adalar adını vermişlerdir. Sonra gördükleri dev kaplumbağaların sırtlarındaki kabuğu at eğerine benzetmişler ve adalara Galapagos adını vermişler. Galapagos adaları 1978 den itibaren dünya kültür mirası listesindedir. Darwin, galapagos adalarına incildeki dünyanın yaratılışı hikayesinin doğruluğuna dair kanıt bulmaya gitmiştir. Fakat geri dönüp bulduklarını incelerken bir evrim araştırmacısına dönüştü. Doğadaki çeşitlilik, farklı çevre koşullarına uyum sağlarken ortaya çıkıyordu. Bu ipucunu galapagostaki 13 ispinoz türü ve kara kaplumbağası vermişti. Galapagos adalarında inanılmaz bir doğal yaşam zenginliği ve bitki örtüsü bulunuyor. Eski çağlara ait göz alıcı coğrafyayı görmek, yanardağ konileri ve bartolomedeki meşhur sivri kayaları keşfetmek isterseniz galapagosu ziyaret etmelisiniz. Burada ayrıca dev pinta kaplumbağalarını, iguanaları mavi ayaklı sümsük kuşlarını, pembe filamingoları ve birçok hayvan çeşidini görebilirsiniz. Darwinin çalışmalarını yaptığı araştırma merkezi ve müzesi ve kaplumbağa yetiştirme merkezi  mevcuttur. Çinli şapkası adasında, kıyıya varır varmaz fokları ve deniz aslanlarını görebileceğiniz ada rengarenk sesuvium bitkisi ile kaplıdır. Santiago adası, Küçük penguenleri ve kırmızı renkli yengeçleri bu adada keşfedebilirsiniz. Ejder tepesi, kara iguanaları görebileceğiniz tepe santa cruzun kuzeybatısında yer alıyor. Fernandina adası, espinasa koyunda la cumbre yanardağı nın yeni soğumuş lavları üzerinde gezebilirsiniz.
 
Galapagos adaları 16. yüzyılın ortalarına kadar bilinmiyordu. Galapagosu ziyaret eden ilk kişi panama rahibi Tomas de Barlonga' dır.Adaya ayak basan korsanlar ve balina avcıları kaplumbağa ve iguanalara zarar vermişler ve ekosistemi bozmuşlardır. 1822 de bağımsızlık hareketinden sonra adalara ekvator sahip çıkmıştır. San Cristabol adasındaki puerto baquerizo moreno adaların başkenti ,en kalabalık kent olan santa cruz daki puerto ayora turizmin başkentidir. Yerleşim yerleri galapagos' un yüzde 3 ünü kaplamaktadır.

Dikilitaş...

Obelisk, Stel,

Dikilitaş (anıt) veya obelisk yüksek, daire veya dört kenarlı tepeye doğru incelen taştan anıt. Çoğu kez belirli bir şahsı veya olayı anmak için yapılır. Antik dikilitaşlar tek bir taştan oluşurdu (bir monolit). Stel terimi genellikle klasik obelisk forumda olmayan diğer dikili duran farklı anıtlar için kullanılır.

İffetli, namuslu...


Sili,
Afif,

Güney Asya' da yaşayan bir maymun cinsi...

Langur,(Pygathrix nemaeus).


Altın sarısı yüzü,kabarık tüyleri,kestane rengi çorapları,siyah şort ve ayakkabılarıyla langur,dünyadaki en renkli memelilerden birisidir. Langur dilinde uzun uzun bakmak tehdit anlamındadır. Sallanan,tırmanan ve sıçrayan langurlar,yağmur ormanı boyunca yarışırlar. Ağaç dalları onların otoyolları gibidir. Altı metre uzaklıktaki ağaçlara atlayabilirler. Güneydoğu Asya'da yaşayan langurlar aşırı avlanma sonucu tehlike altındaki türlerin arasındadır.
Hindistan, Malakka Yarımadası, Sumatra, Cava, Borneo ve yakın adalarda yaşar. Yaşamlarını gerezalar gibi ağaçların üstünde geçiren bu maymunların kuyrukları, kolları ve bacakları ince uzundur. Ormanda büyük bir hızla ve kolaylıkla ağaçtan ağaca geçerek ilerler. Ayrıca yerde de hızlı hareket edebilirler. Besinlerini ağaçların yaprakları, çiçekleri ve tohumları oluşturur. Langurlara deniz kıyılarından Himalayalar'da 3.000 met­reye ulaşan yüksekliklerdeki karla kaplı çam ormanlarına kadar değişen ortamlarda rastla­nabilir. Kuyrukları, baş ve gövde uzunlukları­nı biraz aşar. Postları genellikle boz, en irilerin toplam uzunluğu yaklaşık 1,8 metredir. Dişi bir batında tek bir yavru doğurur. Yeni doğan yavrunun rengi erişkinlerden çok farklıdır. Kutsal langur (Presbytis entellus) Hindistan'da kutsal sayıldığından rahatça köylerde ve tapınaklarda dolaşır, dükkânlara girer ya da tarlaları yağmalayabilir.

Ebülferec Isfahani' nin ünlü yapıtı...

Ağani, Kitab ül Ağani,

Ebülferec Isfahani' nin (897-967) yapıtı. Harunureşit' in buyruğuyla derlenen ve 100 şarkıyı içeren bir antoloji niteliğindedir. Yapıtta, şarkıların güfte ve besteleriyle, bestecileri, bunları söyleyenler ve bunların öteki yapıtlarına ilişkin bilgi vardır. Kitap, ayrıca eski arap kabileleri; eyyamlar, toplumsal yaşayışları, emevi ve abbasi saraylarıyla ilgili geniş bilgileri de içerir. Yapıt, cahiliye döneminden IX. yy. sonuna kadar, Araplar' ın bütün kültür ve uygarlığını yansıtır. Kitabın, önemli bir özelliği de eski arap azarlarının, bugün elde bulunmayan yapıtlarından uzun parçaları içermesidir.

On ikinci yüzyılda Selçuklular döneminde İran' ın Kaşan kentinde üretilen bir tür seramik...


Lakabi,
Kelime kökeni olarak eski Yunancada “yanık/yanmış madde” anlamındaki ‘keramikos’ tan gelir.

Seramik, organik olmayan kaolin ve benzeri maddelerin, çeşitli yöntemlerle şekil verildikten sonra sırlanarak ya da sırlanmadan sertleşip dayanıklılık kazanacak kadar pişirilmesidir. Bu açıdan halk arasında pişmiş toprak esaslı malzeme olarak bilinir. Bilim ve teknolojinin yanı sıra sanat dalıdır.
Kil belirli bir üretim sürecini geçirdikten sonra, sert ve deforme olmayan, bazı özel etkenler dışında hiçbir dış etkiden kolayca etkilenmeyen bir malzeme haline gelir. Seramik malzeme üretiminde, kil hamuruna belirli maddeler katarak, değişik şekillendirme yöntemleriyle, kullanılan hamurun bünyesine uygun bir pişirme ile seramik malzemeye istenilen niteliği kazandırma imkânı vardır.
Bileşiminde değişik türde silikatlar, alüminatlar, su ve bir miktar metal oksitler ile alkali ve toprak alkali bileşikler bulunan bir malzemedir. Seramik grubuna oksitler, nitritler, boridler, karbitler, silikatlar ve sülfidler girmektedir. Bazı seramiklerde iyonsal, kısmen kovalent bağ bulunabilir. Bazıları amorf, bazıları da kristal yapılıdırlar. Çok sert ve gevrektirler. Ergime sıcaklıkları yüksek (silis 1750ºC’ de alüminat 2050ºC’ de ergir), ısı ve elektriksel yönden yalıtkandırlar. Silise %6 alüminat katılırsa ergime sıcaklığı 1550ºC’ e düşer. Demir oksit ve alkali bileşikler ergime sıcaklığını daha da azaltarak 900ºC’ ye kadar düşürebilir.

Seramiğin Tarihçesi
Seramik ateşin bulunması ile ortaya çıkmıştır. İlk çağlarda balçıkla sıvanan bir sepetin bir yangının ardından yanıp direnç kazanmasıyla ortaya çıktığı söylenir. İlk seramiklerin M.Ö. 10.000 ve 9.000’lerde üretildiği saptanmıştır. Türkistan Aşkava bölgesi (M.Ö. 8000), Filistin’in Jericho bölgesi (M.Ö. 7000), Anadolu’nun çeşitli Höyüklerinde; Hacılar (M.Ö. 6000), Çatalhöyük, Beycesultan, Demirci höyük gibi.
İlk çağlarda insanlar “vine” adını verdikleri seramik kaplar içine ölülerini ve mezarlarının içine yaşarken kullandıkları kap kacaklarını koymuşlar. Mezopotamya, İran’da özellikle Mısır’da Nil Nehri balçığından yapılma tuğlalar ve Babil’in üzerine yazılan kil tabletler ilginç örneklerdir. Yunan ve Roma seramiklerinde ise en çok rastlanan form vazodur. İslam sanatının en güzel örnekleri olan seramikler İran ve Türkistan’dan Selçuklulara ve Anadolu’ya girmiştir. Osmanlı’da devam eden çini sanatı 16.yy.da İznik’teki atölyelerde sürdürülmüştür. İznik’ten sonra Kütahya (18 yy. ortaları), batı Anadolu’da ise Çanakkale merkez olmuştur.


Seramik Ham Maddeleri
Feldspat, pegmatit, tebeşir, çakmaktaşı, kuvars, kum, şamot, bentonit, kaolin.
Kil Türleri
Kalıntı killeri; plastik özelliği azdır. Ham maddesi kaolindir. Porselen yapımında kullanılır.
Çökelti killerli; ateşe dayanıklı killerdir. Artistik çalışmalar, ateş tuğlası, cam fırın ve kazanları, ocak ve fırınların iç yüzeylerinin örtülmesi için kullanılır.
Camlaşabilir killer; gözenekleri kapanan killer (kuraldışı kil) ısıya dayanıksızdırlar. 1200-1350 derecede camlaşabilirler. Bunlar; Gre seramik, inşaat tuğlası, yer karoları, lavabo vb. inşaat malzemeleridir. Ayrıca terra-cota (sırlanmamış toprak mamüller yüksek ısıda eğilip bükülmemesi istenen mamullerde kullanılır.
Kolay eriyen killer; gözenekli killer, gre seramik killeri, porselen killer.

Sır
M.Ö.5000 ve 6000’lerde uygulanmaya başlanmıştır. Su geçirmezlik ve güzel görünüm amacı ile 1. pişirimi yapılmış mamuller üzerinde bazı inorganik maddeleri eritmek yoluyla yapılır. Temel maddeleri kilde olduğu gibi silis ve alüminyum oksittir. Aralarındaki fark pişirme süresidir. Amaca ve seramiğin niteliğine göre çeşitli matlaştırıcı, opaklaştırıcı ve renk verici maddeler eklenebilir. Bunlar; çeşitli oksitler ve farkorperlerdir. Kullanılan oksitler kobalt, demir, bakır, mangan, bakır, kalay, zirkon, vanadyum vb.

26 Ekim 2009 Pazartesi

Kürekkemiği...

Ketif, (Kitf-Ketef) (C.: Ektâf) Omuz. 
Kürek kemiği, omuz küreği. 

Skapula,
Kebze,




Omuzda iki eklem vardır. Ana omuz eklemi 2 kemikten oluşur. Kol kemiği (humerus) ve kürek kemiği (skapula). Omuzdaki diğer eklem köprücük kemiği ile kürek kemiği arasındadır ve akromioklaviküler eklem olarak adlandırılır.


Bu eklemlerin kemik uçları kıkırdak ile kaplıdır. Omuz eklemini oluşturan kol kemiğinin yuvarlak başı ile kürek kemiğinin glenoid denilen eklem yüzeyleri geniş hareket açıklığı boyunca eklem kıkırdağı kaplıdır. Bu eklem bir top-yuva eklemidir. Büyük bir top küçük yuva arasındaki uyumsuzluk labrum denilen halka biçiminde bir esnek kıkırdak ile giderilerek sabitlik bağlanır. Kürek kemiğinin omuz ekleminin üstünü örten ve köprücük kemiği ile eklem yapan çıkıntısına denilir. Akromioklaviküler eklem hareketi çok az, küçük yüzeyli bir eklemdir.


Kürek kemiğinden kaynaklanan 4 kısa adelenin tendonları birleşerek omuz eklemini üst-ön-arkadan çevrelerler. Omuz fonksiyonlarından önemli kısmını gerçekleştiren bu tendon yapıya rotator manşet (rotator cuff) adı verilir. Rotator manşet kürek kemiğinin acromion adı verilen çıkıntısı ile omuz başı arasındaki 1-1.5 cm lik aralıkta uzanır. Rotator manşet üzerinde acromionla arasında bursa (subacromial bursa) denilen bir kesecik bulunur. Bu kesecik son derece yumuşak çeperlidir ve içinde ürettiği kayganlaştırıcı sıvı ile rotator manşetin direkt kemikle ilişkisini keser ve kaygan-yumuşak-güvenli bir yatak sağlar.

Afrika'nın doğu kıyılarında konuşulan Bantu dili...

Svahili,
Bantu dilleri ailesi Afrika'nın orta ve güney bölgelerinde yaygın olarak konuşulan Swahili, Zulu, Çuana, Kongo, Mongo, Gonda vb. dillerden oluşur. Bu ailenin en çok tanınan dili, Kenya, Uganda, Tanzanya ve Kongo'da 15 milyon kişi tarafından konuşulan Swahili'dir.

Svahili veya asıl adıyla Kiswahili, Doğu Afrika'da kullanılan bir dildir. Tanzanya, Kenya, Uganda ve Afrika Birliği'nde resmi dil olan Svahili, günümüzde yaklaşık 80 milyon insan tarafından konuşulmaktadır. Svahil, Arapça'da sahil anlamına gelmektedir. Bu bağlamda Svahili ismi Doğu Afrika'nın sahilindeki konuşulduğu dili ifade etmektedir.

Birkaç kelime;
Uturuki - Türkiye

Karibu - Hoşgeldin, hoşgeldiniz,
Salam, habari - Merhaba,
Habari za asubuhi - Günaydın, 
Usiku mwema - İyi geceler,
Kwa kheri, kila lakheri - Hoşçakal,
Hujambo, habari gani - Nasılsın, nasılsınız,
Shukrani, ahsante sana - Teşekkürler,

Bir verginin miktarını belirlemek için temel olarak alınan değer...


Matrah,

Elma cinsi...

Elma (Malus domestica), 
Gülgiller(Rosaceae) familyasından kültürü yapılan bir meyve türüdür.

Eski Türkçe'de "alma" diye bilinen adının, meyvenin rengi olan "al" (kırmızı)'dan geldiği bilinmektedir. Elmanın ilk olarak Kuzey Anadolu'da, Güney Kafkaslar, Rusya'nın güneybatısında kalan bölgeler ve Orta Asya Tür, bütün dünyaya Orta Asya'dan yayılmıştır. Besin değeri çok yüksek olan bir meyvesi vardır. Tarih boyunca kültür çalışmalarıyla 1000 farklı elma çeşidi üretildiği tahmin edilmektedir. (Kazakistan'nın doğusu) dolaylarında ortaya çıktığı sanılmaktadır.

Elmanın verdiği enerji 100 gramda 54 kaloridir. Bu enerji yağdan değil, meyve şekeri ve organizma tarafından ağır olarak sindirilen şekerden gelmektedir.Elmanın faydalarından ilginç bir tanesi de içerdiği potasyum (100 g’da 120-200 mg) zenginliği ve az sodyumdan (100 g’da 10 mg’dan az) ötürü dinlendirici olmasıdır.

Elma Avrupadan Orta Asya ya kadar her yerde yetişir. Dünya üzerinde 1200 yakın elma ağacı çeşitleri vardır. Ülkemizde yaklaşık 350 tane elma çeşidi olduğu söylenir. 10 metreye kadar yükselebilen beyaz ve pembe çiçekli bir ağacın meyvesidir. Tadı ve rengi yetiştiği yörelere göre değişir. Taze meyve olarak tüketilmekte sirke, şarap ve meyve suyu, yemeklerde, tatlılarda sıkça kullanılır. Hoş kokulu, ferahlık verici olmasının yanında besin değeri son derece yüksektir. Türkiye'nin en tanınmış elma çeşitleri Amasya, Ferik ve Çakırdak'lıdır. Bunların dışında Golden ve Starking gibi yabancı elma cinsleri de ülkemizde yetiştirilmektedir. 


Elma Cinsleri;

Alyanak (Elbistan' da en büyük ve en ağır elma), Amasya, Arapkızı,

Badik, 

Çadır,  Çakıldaklı, Çıngıldaklı, 
Demir elması: (Kışlık çeşittir. Meyvesi mayhoş, irice, yuvarlak koniktir.)
Ferik, 
Golden(Kışlık çeşittir. Meyvesi orta iri, yuvarlak koniktir. ), 


Hasan, Hüryemez(Kışlık çeşittir. Meyvesi çok iri, basıktır.), 
Jonathan (İri, silindirik ya da konik biçimdedir.),


Kalvil (Sarı renkli),

Mehrani, 
Niğde, 
Osmanbey (Yeşil kabuklu, ekşi), 

Pamuk, 

Renet(Kanada),

Starking(Kışlık çeşittir. Meyvesi iri, yuvarlak konik, dilimli,sarı üzerine kırmızı, seyrek noktalı ve parlaktır.),


Faydaları;
  • Böbreklerin temizlenmesine yarar,
  • Baş ağrısına iyi gelir,
  • Kolesterolü düşürür,
  • Yüksek tansiyonu düşürür,
  • Kan şekerini kontrol altında tutar,
  • Romatizma ve gut hastalığına iyi gelir,
  • Uykusuzluğa iyi gelir,
  • Bağırsaklardaki parazitlerin dökülmesini sağlar,
  • Elma + kereviz/maydanoz yorgunluğa iyi gelir,
  • Elma+kızılcık suyu veya elma+ananas+üzüm suyu gribe iyi gelir,
  • Elma+armut suyu kabızlığa iyi gelir.