Translate

Ruhlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ruhlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Şamanist Türklerde, doğal nesnelerde bulunduğuna inanılan ruhlara verilen ad...

İzi,

Şamanizm, büyüye dayalı bir kabile dini olma özelliği taşımaktadır. Şamanizm’ in, Türklerdeki varlığından bahseden ilk delilin 519 yılında Cücenlerden kaldığı söylemektedir. Bu tarihte bir kadın şamanın, güz mevsiminde ovada çadır kurarak yedi gün oruç tuttuğunu ve dualar ettiğini açıklamaktadır. Şamanizm’de beş kutsal unsur vardır. Bunlar; demir, toprak, ateş, su ve ağaçtır.

Şaman inanışına göre evren üç bölümden oluşmaktadır.

Gök:
Aydınlık olandır. Orada iyilik, güzellik ve mutluluk vardır. Tam anlamıyla bir cennet
demektir. 17 kattan oluşmaktadır. En büyük Tanrı/ruh olan Ülgen, eşi ve çocukları ile kendisine bağlı iyi ruhlar orada oturur.

Yeryüzü: İnsanların yaşadıkları yerdir.

Yeraltı: Karanlık olandır. 14 kattır. Kötülüklerin, bahtsızlıkların, çirkinliklerin hüküm sürdüğü yerdir. Bu nedenle cehennem demektir. Korkunç bir tanrı/ruh olan Erlik, ailesi ve ona bağlı kötü ruhlar yeraltında bulunurlar.

Tunguzca şaman, saman; Mançu dilinde sama’dır. Türk kavimlerinde ise, şaman sözcüğü “kam” sözcüğüne karşılık gelmekteydi. Şamanların; sihirbazlık yapan, hastaları iyileştiren, gaipten ve gelecekten haber veren, ruhları bedenlerini terk edip tekrar dönen, at üstünde göğe yükselip Tanrıyla konuşan, doğa güçlerini istediği gibi yönlendiren, ateşin yakıcılığından etkilenmeyen, ölmüş hayvanları kemiklerinden tekrar dirilten, kadın-erkek müşterek ayinler yapan ve tahta kılıçla savaşan insanlar oldukları bilinmektedir.

16 Mart 2009 Pazartesi

Kadercilik ...

Fatalizm, cebriyye, kadercilik, yazgıcılık veya sabit kadercilik adlarıyla da bilinmekte olup, her şeyin önceden doğaüstü bir güç tarafından belirlenmiş olduğunu ve kimsenin bu belirlenmiş yazgıyı değiştiremeyeceğini ileri süren görüştür.

Evrenin ve insanın önceden belirlenmiş olduğunu ileri süren anlayış. Bilimsel bilgilerden yoksun bulunan insanlar, bütün olupbitenleri üstün bir gücün yönetimine bağlayarak yazgıcı bir anlayışa varmışlardır. Yazgı ya da alınyazısı, hiç bir zaman değiştirilemeyecek olan bir sonucun önceden belirlenmesidir ve bu bakımdan insana en küçük bir özgürlük tanımaz.

Antikçağ Yunan felsefesi de yazgıcılık anlayışını güden bir felsefedir. Örneğin Sofokles'in Antigon'unda toplumun sesi olan koro şöyle bağırır: "İnsanlar alınlarına yazılmış olan felaketlerden asla kaçıp kurtulamazlar". Ancak Yunanlılar alınyazısına, sadece insanları değil, tanrıları da bağlamışlardır. Tanrılar da, insanlar gibi, yazgılarını yaşamaktadırlar. Hıristiyanlık, yazgıcılığa, önceden bağışlanmış ya da mahkûm edilmiş olmak kavramlarını eklemiştir. "Alınyazısı öğretisi, başarının, ne çalışmaya ne de insanın becerikliliğine dayanmadığının, insanın denetinden bağımsız koşullara bağlı olduğunun dinsel ifadesidir".

İnsanlar, alınyazılarına boyun eğmelidirler, durumlarına razı olmalıdırlar, yükselmek ya da daha iyi yaşamak istememelidirler. Yazgıcılık öğretisi, metafizik alanda, insanın tanrı karşısındaki sorumluluğu ilkesiyle bir hayli çatışmış; bu çatışma elindelik (iradei cüz'iye) öğretisiyle çözümlenmek istenmiştir. Oysa insan kafası, ortaçağın en karanlık günlerinde bile ve en ağır engizisyon baskısına karşı yazgıcılık öğretisini kökünden yıkıncaya kadar su soruyu sormakta devam etmiştir: Her şey önceden ve bir ilksizlikte (eternite) belirlenmişse, ceza niçin?..

Metafizik yazgıcılık (fatalizm), bilimsel gerekircilikle (determinizm) karıştırılmamalıdır. Gerekircilikte belli bir neden belli bir sonuç doğurur, neden ortadan kaldırılarak sonuç değiştirilebilir. Yazgıcılıktaysa ne neden bellidir, ne de sonuç; belli olan tek şey, belli olmayan bir sonucun değiştirilemeyeceğidir. Bu yüzdendir ki hastalanan gerekirci hekime gider, çünkü sonucu değiştirebilir; hastalanan yazgıcıysa yatağa girip sonucu bekler, çünkü ne etse bu sonucu değiştiremeyeceğine inanmaktadır.