Osmanlıda her ebenin bir doğum iskemlesi (örekesi) vardı. Babaanne içinde zıbın, omuz bezi, etek bezi, ayak bezi, çember, gömlek, kundak, yarım top şal, yeşil duvak bulunan kundak takımını ve ayrıca delikli mavi boncuk (kafada yedi delik bulunur), bir ufak mazı, şap veyirmilik altından oluşan nazarlığı da kırmızı bir tüle sararak hazırlardı. Yeşil duvağa bir dilim ekmek ve bir parça şeker sarılarak doğum yapılacak odanın kıble tarafına asılırdı. Doğum başlayınca, çağrılan ebe bir çuha torbaya doğum iskemlesini, bir başka çuha torbaya da diğer gereçlerini koyarak yardımcılarla konağa yollar, kendiside sedef kakmalı asasını alarak yola çıkardı. Zaptiyeler bu asayı tanır, geceleri fener ile yolları aydınlatarak ebeyi çabuk ve emin bir şekilde konağa getirirlerdi. İskemleyi bakire veya dul bir hanım besmele ile alır, odada kıblenin karşısına gelecek şekilde koyardı ve hamile kişinin kocası, eşinin sesini duymayacağı bir yere giderdi. Doğum yaklaşınca hamile, iskemleye oturtulur, başına da ebenin kendisinin diktiği kutlu bir yatır ( Eyüp Sultan, Baba Cafer, Zuhurat Baba v.b.) türbesine bırakıldıktan sonra alınan bir takke konurdu. Ebe, yine kendisinin getirdiği ve uğurlu olduğuna inanılan iki kiremit parçasını hamile kişinin ayakları altına koyar vesıkıca basmasını sağlardı. Hamile kişinin önüne oturan ebe, dizlerine beyaz bir peştamal ve dört kat, yumuşak tülbent koyardı ve doğan çocuğun göbek kordonu dörtparmak boyunda kesilerek bebek tülbende sarılır, göbek adı konulurdu. Plasenta çıktıktan sonra loğusanın bacakları çaprazlanarak yatırılır, buna “çaryekleme”denirdi. Bebek asfiktik doğmuşsa, kordon kesilmez, plasentanın çıkması beklenir, çıkan ve henüz bebeğe bağlı olan plasenta, bir mangal ateşi üzerine konurdu. Böylece, plasentadaki canın bebeğe geçeceğine inanılırdı.
1892 ylında Besim Ömer Paşa ilk doğumevini ( Viladethane) açtı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder