Translate

29 Haziran 2010 Salı

Mersin balığı türleri ...

Biz,
Beluga,
Çığa, Çuka, Çiga. 
Sivrişka,
Şip,
 
Sularımızda yaşayan türler mersin kolan-balığı (Acipenser sturio), mersin balığı (Acipenser stellatus), şip veya biz (Acipenser nudiventris), çuka veya çiga (Acipenser ruthenus), Rus mersini (Acipenser gueldenstaedti) dir. Bunlardan başka, dünya havyar ihtiyacının yarısını karşılayan mersin morinası veya beluga, Acipenseridae familyasından ayrılan bir kol olan Huso'ya bağlıdır. Bu kolun bilimsel adı Huso huso'dur. 

Mersin morinası Karadeniz ve Hazar'da, Volga, Don, Dinyeper ve bölgenin diğer nehirlerinde bulunur. Cinslerinin arasında en çok ve en makbul havyarı üreten balıktır. Kışın Karadeniz'de dil, kefal ve kaya balıklarıyla, Hazar denizinde ise kaya, ringa ve kızıl kanatla beslenir. Mersin balıkları doğdukları sulardan başka sulara girmezler. Belli bir nehirde yumurtadan çıkmışsa büyüyüp yumurta bırakmak için yine aynı nehire girerler. Yalnız eti veya bir seferlik yumurtası için bu tür iptidai şekillerle avlanıldığmdan mersin balıklarının nesli maalesef azalmaktadır.

Memeli bir deniz hayvanı...

Mors, Deniz Aygırı (Odobenus rosmarus), 

Kuzey Kutbu denizlerinde yaşayan yarı sucul bir memeli türü. Kaba ve kırışık derili, hantal görünüşlü ve çirkin ve de heybetli bir hayvandır. Slav kökenli bir kelime olan mors "balina atı" anlamına gelir. Deniz filleri ile karıştırılmamalıdır. Fok (Ayı balığı) ve Denizaslanı ile akraba olan bir deniz memelisidir.  Üst köpekdişleri ağzından taşıp aşağı doğru uzadığından ayırt edilmesi çok kolaydır. Erişkin erkeklerin üst köpekdişleri yaklaşık 1 metre uzunluğa ve ağırlıkları yaklaşık 5 kilograma ulaşabilir. Erkek ve dişilerin ağızlarını üstten çevreleyen sert kıllardan oluşmuş "posbıyıkları" vardır. Morslar yalnız Kuzey Kutup Bölgesi'nde ve genellikle kıyıya yakın kesimlerde ya da buz kütleleri üstünde toplu halde yaşarlar. Bir sürü içindeki sayıları 100'ü aşabilir. Erkeklerin uzunluğu bazen 3,5 metreyi aşarken ağırlığı 1.300 kilograma ulaşır. Dişiler çok daha küçük yapılıdır. Morsun kulakkepçesi yoktur. Yuvarlak başı, iyice kalınlaşmış boynuna ve iri gövdesine göre çok küçüktür. Yaşı ilerledikçe kıvrımlı derisi hemen hemen tüm kıllarını yitirir.

Morsların ayakları yassılaşarak yüzmeye uyarlanmıştır. Birbirinden ayrık olan arka yüzgeçayakları karada ilerlemelerine yardımcı olur. Karada zorlukla ve sürünerek hareket ederken, denize girdiklerinde ustaca ve çok güzel yüzerler. Morsun başlıca besin kaynağı kabuklular ve midye gibi yumuşakçalardır. Bu hayvanları çamurlu diplerden ve tutundukları yerlerden uzun dişleriyle kazıyıp çıkarırlar. Morslar nisan ve mayıs ayları arasında ürer ve 15 gün kadar yiyip içmeden karada kalırlar.Dişi mors bir batında tek bir yavru doğurur ve yavrusuna iki yıl boyunca tek başına bakar. Eskimolar avladıkları morsların etini yemekte, yağını hem yakıt, hem de besin olarak kullanmaktadırlar. Morsun derisi ve özellikle uzun köpekdişleri de değerlidir. 

Ekmek kırıntılarıyla yapılmış çorba...

Zerine,
Ekmek kırıntılarıyla yapılmış çorbaya verilen ad. 

Kıbrıs Adası' nın eski adı...

Alaşiya, Alashia,

Kıbrıs adası' nın eski adı. Çivi yazılı belgeler de, kargamış kralı ve doğrudan büyük kral tarafından denetlenen alaşiya (kıbrıs) ülkesiyle antlaşma yapıldığı belirtilir. Hititlerin alaşiya adını verdikleri kıbrıs, zengin bakır yatakları nedeniyle sık sık akınlara uğruyordu .

Kıbrıs Adasının bilinen 24 değişik ismi;
Aerosa, Amathusia, Aspelia, Aspellia, Amatusa, Achamantide,
Cerastin, Cehtim, Cehtin, Cethina, Chetima, Collinia, Cripton, Cytherea, 
Machara, Macharia, Macaria, 
Paphia,
Qibris Adasy,
Salaminia, Spelia,  

Geçmiş tarihi boyunca adada hükümran olan 13 ayrı egemen ve bu egemenler tarafından konuşulan 13 ayrı dil, yöre isimlerinin çok çabuk değişmesinin en önemli etkenlerinden birini oluşturur. Hititlerden başlamak üzere; Mısırlılar, Fenikeliler, Asurlular, Persler, Ptolemiler, Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Cenevizliler (Bir kısmı), Lüzinyanlar, Venedikliler (İtalyan), Osmanlılar ve son olarak İngilizler, bu kültürler ve medeniyetler mozaiğinde tarihsel izler bırakan en önemli ve ilk akla gelen parçalardır.

Kıbrıs Adası'nın en eski yerleşim yeri olan Lefkoşe'nin batı dillerindeki adı Nicosia'dır. Eskiçağlarda Ledrai, Ledra gibi adlar alan kente Bizanslılar Lefkosia derlerdi.

Devlet sanatçılığı ile ödüllendirilmiş, Türk opera sanatçısı...

Prof. Attila Manizade,
Devlet Sanatçısı,

Kıbrıs doğumlu Türk opera sanatçısı.
 Attila Manizade İstanbul  Devlet Konservatuarı ile İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’ni bitirdikten sonra müzik eğitimine Almanya’da devam etti.
 
1960 yılında yurda dönerek İstanbul’da ilk defa İstanbul Devlet Operası’nın açılış gecesinde sahneye çıktı. O günden bu yana Opera’nın önde gelen bas solisti olarak bu görevi sürdürdü. Bu arada, 1980’li yıllarda bir süre için İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin Genel Sanat Yönetmeni ve Müdür’ü olarak da çalışmış olan Prof. Manizade, halen yurt içi ve yurt dışında 70 ten çok şehirde  konser faaliyetlerinin yanı sıra, Kıbrıs Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde danışman profesör olarak görev yapmaktadır.
 
Prof. Manizade 1998 yılında “Devlet Sanatçılığı” unvanı ile ödüllendirildi.

Kesilmiş ekşi sütten yapılan bir tür rakı...

Araka,
Kesilmiş ekşi sütten yapılan bir tür rakı.

"Araki"veya "ariki" sözcüğünden rakı sözcüğü türetilmiştir.  Arapçada terleme anlamına gelen "araka", ter anlamına gelen "arak" tan türemiştir. Eski dönemde rakı tutkunlarına "arak-nuş" adı verilmiştir. Aslan sütü olarak da bilinen rakının bu ismi ise, Osmanlı devrinde rakı gügümlerinin üstündeki aslan kabartmalarına dayanıyor.

Pirinç ve şeker kamışından elde edilen bir tür rakıya arak denir.

Bir bütünü, bir grubu oluşturan...

Entegre, (Fr. intégré)
Bütünleşmiş.

Tanrı ile şakalı, takılmalı bir söyleyişle, konuşur gibi yazılan tekke edebiyatı şiir türü...

Şathiye, (Eski, Osmanlıca).

Dini ve tasavvufi halk şiirinde mizahi manzumelere genel olarak şathiye adı verilir. Şathiyeler, mutasavvuf şairlerce söylenmiş ya da yazılmış, tasavvufi inançları dile getiren, anlaşılması yorumlanmasına bağlı şiirlerdir. Tasavvufi konuları işleyenleri şathiyat-ı sûfiyâne adını alırlar. Şathiyelerde Allah’ın celâl sıfatının değil, cemal sıfatının ön plana çıkarıldığı görülür. Bu tür şiirlere genellikle Bektaşi-Alevi şairlerinde rastlanır. Allah ile alay eder gibi yazılmış şathiyeler küfür sayılmıştır. Ama şathiyeler asla küfür değildir. Şathiyeler biçimce komik ve alaylı olabilir ama şathiyede aranan şiirin arkasındaki düşüncedir. Anlanıp yorumlandığında çok derin anlamlara sahip oldugu görülür. Şathiye çok derin tasavvufi konular işleyen felsefi şiirlerdir. Kaygusuz Abdal şathiye yazmıştır.

Boyu iki metreyi bulabilen, çok yırtıcı bir balık...

Barrakuda, (İng. barracuda) Lat. Sphyraena sphyraena,
Barrateuda,
Iskarmoz - İskarmos,

Barrakuda' nın yırtıcılığı denizlerin kaplanı olarak adlandırılır. Korkusuz ve meraklı büyük barrateuda, yüzen, bir insanın hareketlerinden başka balıklar gibi ürkmez. Büyük barrakuda, kocaman çenelerinin bir kapışıyla bir adamın bacağını koparabilir ya da kolunu veya bacağını, kesilmelerini gerektirecek derecede yaralayabilir. Bu balığın jilet keskinliğindeki sivri dişleri, karşı çenedeki dişlerin arasına girerler. Üst çenenin önünün her iki yanında, diş etinden itibaren hemen hemen 2 cm.' ye yakın çıkıntı yapan 2-4 iri köpek dişi yer alır. Bu dişlerden bir, iki tane de alt çenenin ucunda vardır. Bu dişlerden kırılanlar veya aşınanlar, yanlarındaki yedeklerle yenilenir. 

Büyük barrakuda’ nın turna balığınınkini andırır uzun vücudu suyun içinde ani hamlelere elverişlidir. Bu balığın besini, gözle takip edilemeyecek kadar büyük bir hızla üzerlerine saldırdığı başka balıklardır. Büyük barrakuda’nın üreme adetleri hakkında fazla bir şey bilinmiyor. Bununla beraber ilkbahar başlarında yumurtladığı ve yumurtalarının okyanusun yüzeyinde, yüzdüğü tahmin edilmektedir. Büyük barrakudalar’ ın 3 metre uzunluğunda olanları görülmüşse de ortalama uzunlukları 1.5 - 2 metreyi geçmez.
 
Büyük barrakuda kuzey sularına çıkmaz. Asıl yurdu Batı Hint adalarıysa da, güneyde Brezilya’ya kadar olan sularda da rastlanır. Birleşik Amerika’ nın doğu kıyılarındaki «kuzey barrakudası» (Sphyraena borealis) ile «Pasifik barrakudası» (Sphyraena argentea) zararsızdır. Asya’nın güney doğusunda Doğu Hint adaları sularında rastlanan bir barrakuda’ nın da insanlara saldırdığı duyulmuştur. Avrupa kıyılarına yaklaşan biricik barrakuda iskarmos (Sphyraena sphyraena) tur. Ender rastlanan bu balığın uzunluğu 1 metreyi geçmez. Yurdu, Atlantiğin bütün sıcak bölgelerini ve Akdeniz’i içine alır.

Hacı Bayram Veli' nin asıl adı...

Numan,

Hacı Bayram Veli (1352 - 1429) tarihleri arasında yaşamış olan Türk, mutasavvıf. Bayramilik Tarikatını kurmuş, Tanrı' nın insan gönlünde görünüş alanına çıktığı inancını savunmuştur.
Hacı Bayram Veli 15.yüzyılda Anadolu Türk Birliğinin yeniden sağlanmasında en az politik ve askeri güçler kadar etkili olan Anadolu sufilerinin en önemlilerinden biridir.Ankara’ nın Solfasol köyünde doğmuştur. Asıl ismi Numan' dır. Babası Koyunlucalı Ahmet, annesi Fatma Hanımdır. Abdal Murad ve Safiyüddin adlı kendisinden küçük iki kardeşinin olduğu bilinir. 
Hacı Bayram-ı Veli öğrencilik hayatından sonra Ankara’ da Melike Hatun isimli bir hayırseverin yaptırdığı Kara Medrese de müderrislik yapmıştır. Medreseler günümüzün üniversite ve fakülteleridir.Burada ders veren müderrislerin ünvanı günümüzün  profesör ünvanıdır. Daha sonra Hacı Bayram-ı Veli Hz.’ leri zamanın ünlü din bilgini olan Ebu Hamidüddin Aksarayi (Somucu Baba) tarafından Kayseri’ ye davet edilir. Bir Halveti şeyhi olan Ebu Hamidüddin ile karşılaşması ilk defa bir  kurban bayramı günü olduğu için şeyh kendisine Bayram adını verir. Bugünden sonra Numan ismi yerine Bayram ismini kullanır. Bu ziyaret esnasında Ebu Hamidüddin Hacı Bayram-ı Veli’ye zahir ilminin ve batın ilminin derecelerini ve geleceğini  manevi yolla kendisine göstererek ,ikisi arasında bir seçim yapmasını söyler ve kendisini tasavvuf yoluna girmeye, bu yolda  öğrencisi  olmaya davet eder. Hacı Bayram-ı Veli bu daveti kabul eder ve  tasavvuf eğitimine Ebu Hamidüddin nezaretinde başlar. Ardından kesin tarihi bilinmemekle birlikte ( muhtemelen 1394) şeyhi ile birlikte Bursa’ ya gider ve orada Çelebi Sultan Mehmet (Yeşil Medrese) medresesinde de müderrislik yapar. 1400 yılında şeyhi ile Bursa’ dan ayrılan Hacı Bayram-ı Veli ; üç yıl süren Şam, Mekke ve Medine’ yi kapsayan  hac yolculuğuna çıkarlar. Geri döndüklerinde Ebu Hamidüddin Hazretleri çok yaşlanmıştır ve manevi emanetini Hacı Bayram-ı Veli ‘ ye bırakarak 20 Eylül 1412 tarihinde Aksaray’ da vefat eder.

28 Haziran 2010 Pazartesi

İzmir ilinin gölleri...

İzmir il sınırları içerisinde, dağ sıraları arasında yer yer çöküntü alanlarında küçük göller vardır. İzmir’de büyük ölçüde bir göl bulunmamaktadır. 

Gölcük (Ödemiş’in kuzeyindeki Bozdağ’ın en yüksek noktasında bulunmaktadır. Kuzeyden güneye doğru uzanan küçük bir çöküntü çukuru içerisindeki bu gölün oluşumunda dağlardan gelen sellerin taşıdığı alüvyonların büyük payı olmuştur. Gölün derinliği yüzölçümüne göre çok fazladır. Suyu tatlıdır.),

Gebekirse gölü, Gerbekse, (İzmir'in Selçuk ilçesi sınırları içerisindedir. Acısu gölü olup derinliği 5m. yüzey genişliği 75 ha. dır.)
Akgöl, (İzmir'in Selçuk ilçesi nde bulunan, Alüvyon baraj gölüdür.Tatlı su gölüdür. Derinliği 4 m. olup yüzey alanı 74 ha.),
Barutçu gölü,

Belevi Gölü (Selçuk ilçesi ile Torbalı arasında bulunan Belevi Gölü sığ bir göldür.), 
Çakalboğaz Gölleri (Küçük Menderes’in Selçuk ilçesinin 5-6 km. ilerisinde doldurduğu alanda meydana gelmiştir.),
Karagöl (Yamanlar Dağı üzerindeki Karagöl tektonik bir kayma sonucu oluşan çukurda 35 dekarlık alanda meydana gelmiştir. Çevresi çam ormanları ile kaplıdır. Çevresi piknik alanı ve kamping yeri olarak düzenlenmiştir. Karagöl’ün mitolojideki Tantalos efsanesinde ismi geçmektedir.), 
Kaynaklar Göleti  (İzmir il merkezinin 15 km. güneyinde Buca Belediyesi tarafından yapılmıştır.),

Dante' nin İlahi Komedya' da da kullandığı, üçer dizelik kıtalardan oluşan İtalyan şiir biçimi...

Terza Rima,

Terza Rima üçer mısralık bentlerle yazılmış bir nazım şekilidir. Bent sayısı belirsizdir. Tek bir mısra ile sona erer. Kafiye şeması şöyledir: Aba bcb cdc ded e. İlk olarak İtalyan edebiyatında görüldü. Dante İlahi Komedya’sını bu nazım şekliyle yazdı. Edebiyatımızda terza rima’yı Tevfik Fikret, Şehrayin adlı tek şiirinde denemiştir. 1908’den sonra pek kullanılmamıştır. Bu biçimde yazılmış kısa şiirlerin son mısrasının kuvvetli olmasına dikkat edilir. İtalyan edebiyatı’na mahsus bir nazım şeklidir.
 
İlahi Komedya, Cehennem (İtalyanca: inferno), Araf (İtalyanca: Purgatorio) ve Cennet (İtalyanca: Paradiso) isimlerindeki herbiri 33 kıtadan (İtalyanca: Cantica-Kanto) müteşekkil 14,233 satırdan meydana gelir. Başlangıç kıtası şiire giriş bölümü olarak hizmet eder ve genellikle ilk bölüm içinde sayılmaz, böylece 33 kıtalık 3 bölüm ve bir ilave giriş kantosuyla toplam 100 kantodan oluşur. Eserde 3, 7, 22, 33 sayıları dikkat çeker, mesela şiirin bölümleri bu sayıların katları halinde kuruludur.

Şiir Terza Rima nazımına göre yazılmıştır, mısra sonlarında kafiyeler aba, bcb, cdc, ded,... şeklinde gider. Şiirin bu uyak yapısına uygun olarak Türkçe' ye aktarılmasının güçlüğü dolayısıyla uzun yıllar Türkçe çevirisi yayınlanamamıştır.

Yozgat' ın Sorgun ilçesinde ünlü bir höyük...

Alişar Höyüğü, (Ankuwa).

Yozgat ilinin Sorgun ilçesine bağlı bir köy ve bir höyük. Kapadokya bölgesindedir. Kazılarını Amerikalı arkeologlar gerçekleştirmiştir. MÖ 3000 yıllarından MÖ 2500 yılına kadar, çanak-çömlek gibi araçlar ağırlıklıdır. Bakır ve gümüşten az miktarda süs eşyasına rastlanmıştır. Höyüğün ilk kuruluşundaki hali (M.Ö. 3200 - 2600) dörtgen planlı, kerpiç duvarlı, düz damlı evleriyle basit bir köy görünümündedir. Bundan sonraki devirlerde şehrin iç kalesi olduğu, evlerin belirli bir plana göre yapıldığı ve bazılarında duvarların içten ve dıştan sıvandığı görülür. Bu devirde şehir surla çevrilmiştir. Mezopotamya ile kültür alış verişinin bu devirde başladığı anlaşılmaktadır.

Yozgat' ın 45 km. güneydoğusunda, Yozgat- Sarıkaya İlçesi karayolu üzerinde bulunmaktadır. Alişar Höyüğü, geniş bir ovanın ortasında bulunmaktadır. Kuzey ve batısından Alişar Özü Çayı geçmektedir. Höyük, ovadan 7-8 m yüksekliğinde bir teras ile başlamakta daha üstte ise 23-24 m yüksekliğe kadar uzanan sivri tepe kısmı ile son bulmaktadır Bir çukura kurulan höyüğün eni 520 metre, boyu ise bir kilometreye yakındır. Bu höyük 1927 yılında Chicago Üniversitesi Şark Kurulu alman H.H. Wonder Osten başkanlığında bir heyet tarafından kazılmıştır. Bu kazılar 1935 yılına kadar sürdürülmüştür. Höyüğün, H.H. von der Osten ve ekibi tarafından kazı yeri olarak seçilmesinde olasılıkla Hitit bölgesi içinde olması ve birçok ticaret yolunun ortasında bulunması rol oynamıştır Ankara’nın 200km doğusunda önemli bir orta Anadolu bölgesidir. Geç kalkolitikten itibaren Osmanlı dönemine kadar iskan görmüştür.
Alişar Eski Tunç Çağında etrafı surlarla çevrili yerel bir prenslik merkezidir. Kazılar sonucunda ele geçen buluntular arasında elde yapılmış monokrom ve boyalı seramiklere, bakırdan ve bronzdan yapılmış metal buluntulara, gliptiklere(mühür), ayaklı meyvalıklara, çıkıntı kollu küçük kadın figürlerine rastlanılmıştır. Ayrıca birçok idol başı ele geçmiştir (disk ve keman biçimli) bunlar yuvarlak yüzlü, özellikle burunları belirgin olarak çıkıntılı yapılmış figürlerdir. Bu başların iki tarafında birbirine yakın yerleştirilmiş minik delikler bulunmaktadır.

Alişar’da ki Eski Tunç Çağında gömü türleri küp mezarlar, toprak mezarlar, taş sanduka mezarlar şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Gömüler intramuraldir. (bacaklar karından içe çekik) Ayrıca Truva II-V. katlardan tanıdığımız Homeros’un destanlarında adı geçen Dephas ele geçmiştir. Yeni bir seramik türüne intermediate (boyalı) seramiğe rastlanılmıştır. Bu seramik türünün Alişar seramiğinden farkı süslemede ki boşlukların fazla olmasıdır. Boya ile nakışlı süslemelerde, kırmızımsı, krem veya deve tüyü astar üzerine pembemsi kahverengi veya kırmızı renkte boyalarla süslenmiş geometrik motifler hakimdir, ayrıca süsleme olarak basit şeritler, iç içe açılar, zig zag motifler kullanılmıştır. Kapların çoğunluğunu fincan ve maşrapalar oluşturur, çift kulplu çömlekler kapodakya boyalıları veya Alişar III seramiği adını verebileceğimiz seramiğinde öncüleri ilk defa burada ortaya çıkmıştır. Suriye şişelerinin yerel ve ithal örneklerine rastlanılmıştır. Silindir bir mühür ele geçirilmiştir. Bu mühürün en yakın benzerine Mezopotamya da Er Hanedanlar döneminde rastlanılmıştır.

Parçacık fiziğinde, yanlızca elektromagnetik, kütle çekimsel ve zayıf etkileşimlere giren fermiyon türü...

Lepton, Yeğnicik (Yunanca küçük veya hafif anlamındaki leptos kelimesinden geliyor.) 

Leptonlar zayıf etkileşimde bulunan parçacıklar grubudur. Elektron, muon, tau ve bunlarla ilgili olan notrinolardan oluşan temel parçacık ailesi. Fizikte, spin'i 1/2 olan (fermiyon) ve güçlü etkileşime girmeyen parçacıklar lepton ya da yeğnicik olarak adlandırılır. Tüm leptonların spini 1/2 değerine sahiptir. En hafif hadrondan daha hafif olan elektronlar, müonlar ve nötrinolar da bu grubun içinde yer alır. Hadronların büyüklüğü ve belli bir yapısı olmasına rağmen leptonlar herhangi bir yapısı olmayan (yani nokta gibi olan) gerçek temel parçacıklar olarak görünür. ilk olarak Léon Rosenfeld adlı fizikçi tarafından 1948 yılında kullanılmıştır.
Leptonların,hadronlarla benzeşmeyen yönlerinden birisi de bilinen lepton sayısının oldukça sınırlı olmasıdır. Şu anda bilim adamları, sadece şu 6 tane leptonun (herbirinin antiparçacığı da vardır) olduğuna inanmaktadırlar: elektron, muon, tau ve bu parçacıkların herbirine ait nötrinolar (Tauya ait nötrino laboratuvarda henüz gözlenememiştir). 1975 yılında keşfedilen (tau) leptonu protonun yaklaşık iki katı kütleye sahiptir. 

Bilinen üç lepton çeşnisi bulunmaktadır: elektron, müon ve tau. Her çeşni zayıf dublet olarak adlandırılan bir parçacık çiftine karşılık gelir. Dubletteki parçacıklardan birinin kütlesi ve elektrik yükü vardır ve ismi çeşni ile aynıdır (örneğin elektron). Diğeri nötrino olarak adlandırılan çok küçük kütleli ve yüksüz bir parçacıktır. Bu parçacıkların altısının da kendine ait karşı-parçacıkları vardır. Bilinen tüm yüklü leptonlar, parçacık veya karşı-parçacık olmasına bağlı olarak artı veya eksi, bir birim elektrik yükü (e) taşır. Tüm nötrinolar veya karşıt-nötrinolar sıfır elektrik yükü taşır. Yüklü leptonların her uzay boyutu için iki olası spin durumu vardır, öte yandan nötrinolar tek bir helisite durumunda bulunur.  Parçacık etkileşimlerinde her bir çeşni için etkileşime giren ve çıkan lepton sayısının aynı kaldığı görülür. Bu durum lepton sayısının korunumu yasası olarak adlandırılır.

Hıristiyanlarca 6 Ocak' ta kutlanan yortu...

Epifanya Bayramı,
(Yunanca, epiphaneia, görünüş, ortaya çıkma).
 
Hıristiyan kilisesi' nde 6 ocak' ta kutlanan yortu. Paskalya ve noel ile birlikte en eski ve en önemli üç yortudan biridir.2-8 Ocak arasında Doğu’ dan Müneccim Kral’ ların gelişinin kutlandığı yortudur. Yortuda Hz. İsa' nın, müneccim kralların kişiliğinde yahudi olmayanlara görünüşü ile şeria ırmağındaki vaftizi sırasında ve galile' deki kana kentinde yapılan düğünde gösterdiği ilk mucizesinde açığa çıkan tanrısal niteliği anılır. Genellikle 6 Ocak’ ta denize Hz. İsa Resimli Haç atılmasıyla Vaftiz Günü kutlanır. Sudan haçı çıkaran kutsanır. Vaftiz Günü ile Noel Dönemi biter.

Noel dönemi, Noel’ den önceki 4.Pazar günü başlar, Ocak Aynın ilk yarısındaki Hz. İsa’ nın Vaftiz Töreni ile biten dönemdir. Noel Bayramından önceki 4.Pazar’ da Noel Perhizi ile başlar, genelikle ayin rengi mordur, oruç tutulur ve 4 mumlu Noel çelengi hazırlanır. 

İstanbul boğazı ağzında yeralan adalar grubu...

Areke,

İstanbul Boğazı, Karadeniz ile Marmara Denizi'ni birbirine bağlayan su geçididir. İstanbul Boğaz' ı Bizanslılar, buraya Bosporos (Yunanca: inek ya da öküz anlamına gelen bous ve yol, geçit anlamlarına gelen poros adlarının birleştirilmesiyle türetilmiştir. Öküz ya da İnek Geçidi anlamına gelen Bosporos adı Yunan mitolojisinde baştanrı Zeus' a izafeten verilmiştir.

İstanbul Boğazı' nın sularının çevrelediği iki kara parçası vardır. Bunlar Salacak açıklarında bulunan Kız Kulesi' nin üstünde olduğu kayalık ada ile Kuruçeşme açıklarında bulunan ve Galatasaray adası olarak bilinen Kuruçeşme Adası' dır. 

Adalar, Prens Adaları adı ile de bilinen Istanbul Adaları, Büyük Ada, Heybeli Ada, Kınalı Ada, Burgaz Ada, Sedef Adası, Kaşık Adası, Pide Adası, Yassı Ada, Sivri Ada, Balıkçı Adası.
Bizans devrinde manastırların kurulduğu Adalar, saray mensuplarına yazlık veya sürgün yeri olmuş; Heybeliada'da Bizans'ın son yapısı, Meryem Ana'ya ithaf edilmiş küçük kilise, Deniz Lisesi üst binası avlusunda bulunur.

19. yüzyıl başlarında servise giren buharlı vapurlar ile Adalar'a ulaşım kolaylaşmış, okullar ve oteller de inşa edilince nüfus artışı başlamıştır. Büyükçe olan, yan yana sıralı dört ada yazlık evler, villalar, çamlık korularla kaplı olup, plaj ve piknik yöreleri ile ünlüdürler. Yerleşim bölgelerinin iskelelere yakın çevrelerde, şehre bakan yönde geliştiği, tepeleri çamlıklarla örtülü ada yollarının tek vasıtası faytonlardır.

Her adada bulunan Yelken ve Su Sporlan kulüplerinin ilki ve meşhuru Burgaz Adasındadır. Hikaye yazarı Salt Faik Abasiyanık adada yaşamış, yaşadığı ev müzeye çevrilmiş ve uğrağı, gün batımı ile şöhretli Kalpazan Kaya mahalli meşhur bir kahve olmuştur.

Heybeli yönünde, şeklinden dolayı adlandırılmış, Kaşık Adası yer alır. Heybeli Ada' nın ikiz tepeleri arasında Deniz Lisesi üst binası bulunurken, öndeki diğer tepe üzerinde, çamlık içerisinde, Rum Ruhban Okulu ilk görülen büyük yapılardır. Ada iskelesi yanında Deniz Lisesi sahil boyu uzanır. Lokanta ve çayhaneler diğer yöndedir. Yerleşim alanlarının arka cephesinde çok güzel bir koy ile, Kaşık Adası'na bakan tarafta halk plajı ve Deniz Kulübü tesisleri ile arkasında meşhur Değirmen Burnu piknik alanı bulunur. Tepeleri çevreleyen yollarda, çamlar içerisinde güzel ve manzaralı yürüyüş güzergahlan adayı dolanır. Ada okullar ve sanatoryum tesislerinden dolayı kış aylannda da nispeten hareketlidir.

Takım Adaların en büyüğü ve meşhuru Büyük Ada'dır. Fayton turu ile etrafı iki saate yakın bir sürede dolaşabilirsiniz. Ancak bir saatte dolaşılan yarım tur daha enteresandır. Halk plajlarından Heybeli Ada yönündeki Yörük Plajı şahane bir koyda bulunmaktadir. Dil Burnu mesire alanı tercih edilen güzel bir yerdir. Iskele civarı kalabalık yerleşim bölgesinin aksine adanın güney tarafı ıssızdır. Buralardaki koylar teknelerin ziyaret yerleridir. Adanın üst sırtlarında harap halde bulunan 19. yüzyıl yapısı eski oteli, belki dünyadaki en büyük ahşap yapı, ihya edileceği zamanın özlemi ile ayakta durmaya çabalamaktadır. Büyük Ada iskele civarı lokantaları, çayhaneleri ve dükkanları ile renkli ve hareketlidir. Yaz aylarında servis veren dört oteli vardır. Güzel evler, bakımlı bahçeler eşsiz manzaralar adaları gezenlerde unutulmaz anlar bırakır. Sonraki Sedef Adası sakinlerinin dışında gelenlere plajı ile açıktır.

"Basmaca" da denilen ve kurutulmuş üzümün içine ceviz konarak yapılan bir yiyecek...


Saruç, 
Basmaca,

Yarılarak kurutulan siyah üzümlerin arasına ceviz konularak elde edilen kuru meyve,
Pekmez sucuğu.

Üzüm ve ceviz.

Kütük ve tomrukları çekmek için uçlarına çakılan halkalı çivi...

İro,

Suyukta ve özellikle kanda asit fazlalığından ileri gelen hastalık...

Asidoz,

Suyuk, Organizmanın (kan, lenf gibi) sıvı bölümü. Vücuttaki kan, lenf, hücre içi sıvılar birer suyuktur. İçinde büyük oranda su başta tuz olmak üzere madensel maddeler ve koloidal bileşikler bulunur.
Organizmanın asit baz dengesinde asit istikametinde bozulma sonucu meydana gelen entoksikasyon tablosu. Kanda asit maddelerin artışına asidoz denir. Vücut sularının özellikle kanın hidrojen iyonu (H+) düzeyi organizma tarafından sabit tutulmaktadır. Hidrojen iyonları konsantrasyonunun ifadesi olan (pH)’ nın 7,4 elması asit-baz dengesinin düzgün olduğunu gösterir. Organizmada asit-baz dengesini sağlayan tampon sistemleri (bikarbonat ve karbondioksit) vardır ve bunlar solunum ve böbrek yoluyla kanın pH’ ını sabit tutar. Kanda pH’ını 7,35′ in altına inişine asidoz, 7.45′in üstüne çıkışına ise alkaloz denir. Seker hastalarında, kalp enfarktüsünde, böbrek yetersizliğinde, ishallerde ve bazı ilaçlar (asetazolamid, amonyum klorür, salisilat v.b.) alanlarda asidoz gelişebilir. Tedavi bikarbonat vermek suretiyle yapılır.

Helicobacter pylori isimli bakteri asidoz nedeniyle zayıflayan mide ve onikiparmak bağırsağına daha kolay yerleşir. Candida albicans isimli maya mantaları ise bütün sindirim organlarının mukazasında bunsada daha çok bağırsaklarda, özeliklede kalın bağırsağa yerleşir. Her ikiside asitlenmeye sebep olur ve toksik maddeler özeliklede zehirli gazlar, zehirli alkoller ve biyojen aminler (örneğin allerjiye sebep olan histamin) üretirler. 

Dört tekerlekli, yaylı ve üstü açık atlı araba...

Kaleş,

Brik,
Kaleska,

Karşıyaka spor külübünün kısa yazılışı...

KSK

Karşıyaka Spor Kulübü
İzmir'in 1912 yılında kurulan ilk spor kulübüdür.
"Kaf Sin Kaf",  K.S.K harflerinin eski dilde okunuşudur. Renkleri yeşil-kırmızıdır. Karşıyaka Spor Kulübü armasının içinde ay-yıldız taşıma hakkına sahip olan üç kulüpten biridir. Kaf Sin Kaf' ın yerine bugün kısaca Kaf Kaf' da denir.

Futbolun yanı sıra basketbol takımı olan Karşıyaka, yıllardır Beko Basketbol 1.Ligi'nde mücadele etmektedir ve 1986–87 sezonunda şampiyon olmuştur. Karşıyaka Spor Kulübü futbol ve basketbol haricinde başta voleybol olmak üzere birçok branşta faaliyetini sürdürür.

1912 yılında kurulan bu takım, Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı'na kadar yabancılarla birçok çekişmeli maç oynamıştır. Yine Karşıyaka Spor Kulübü, kuruluşundan Kurtuluş Savaşı’na kadar geçen sürede hiçbir maçta yenilmemiş, İtalyan ve Yunan şampiyonlarını birçok kez yenerek bu kulüplerin kapatılmasına sebep olmuştur.

1924 yılında Fenerbahçe, Karşıyaka’ nın davetlisi olarak İzmir’e geldiğinde maça yoğun bir ilgi gösterildi. O yıllarda İzmir’de Göztepe, Altınordu ve İzmirspor gibi kulüpler henüz kurulmamıştı. Karşıyaka ile birlikte tek Türk takımı Altay idi.
Karşıyaka 1926 yılında İzmir şampiyonu olmuştur. Bu şampiyonluktan sonra 24 Haziran 1926 tarihinde İsmet İnönü, Fahrettin Atay ile birlikte kulübü ziyaret eden Atatürk, Karşıyaka Spor Kulübü’nün cepheden döndükten sonra yeniden kurmuş olduğu takımı ile İzmir Ligi’nde yabancı rakipleri ile yaptığı mücadele sonucunda hiç gol yemeden şampiyon olduğunu öğrenmiş ve bunun üzerine kulübün ambleminde ay-yıldız kullanılmasını istemiştir.

80 yılı geçen, İzmir derbisi olarak kabul edilen Karşıyaka-Göztepe arasındaki maçlar her zaman olaylı geçmiştir. İzmir Atatürk Stadyumunda 16 Mayıs 1981 tarihinde yapılan maç 2. ligde seyirci rekoru ile Guinness Rekorlar Kitabına girmeyi başarmıştır. Biletli 61,060, gayri resmi kaynaklara göre 80,000 civarında seyirci izlemiştir. Dünya' nın en büyük derbileri arasında gösterilmektedir. Ayrıca iki takım arasında 8 Şubat 2004 tarihinde İzmir Atatürk Stadyumu'nda oynanan maçta Karşıyaka 2–0 geriye düştükten sonra maçı 5–2 kazanmıştır. Bu maç iki ezeli rakibin oynadığı son maçtır.

Karşılığı ödenmemiş bir poliçeden dolayı, hak sahibince sorumlu kişilerden birine çekilen yeni poliçe...

Retret,

Türk Ticaret Kanunu' nun 641. maddesinde düzenlenen retret kavramı, elindeki poliçeyi tahsil edemeyen muhatabın senet bedeline masraf ve faizleri de ekleyerek borçlulardan birine çektiği ikinci poliçeye verilen addır. 

6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu
VII - Retret:  
Madde 641 - Müracaat hakkı olan herkes, poliçede aksine şart bulunmadıkça kendisinden önce gelen borçlulardan biri üzerine çekeceği ve bu kimsenin ikametgahında görüldüğü anda ödenmesi şart olan ve "Retret" denilen yeni bir poliçe vasıtasiyle rücuda bulunabilir.
Retret, 637 ve 638 inci maddelerde gösterilen paralardan başka tellallık ücretini ve retretin damga resmini ihtiva eder.
Retret hamil tarafından keşide edilirse poliçe bedeli poliçenin ödeneceği yerden önceki borçlunun ikametgahı bulunan yer üzerine keşide edilen ve görüldüğünde ödenmesi şart olan bir poliçenin cari fiyatına göre tayin olunur. Retret bir ciranta tarafından keşide edilirse poliçe bedeli, retreti keşide eden kimsenin ikametgahından önceki borçlunun ikametgahı olan yer üzerine keşide edilen ve görüldüğünde ödenmesi şart bulunan bir poliçenin cari fiyatına göre tayin olunur.

Retret çeklerde uygulanamamakta ancak bonolarda uygulanabilirliği mevcuttur.

Halk arasında bebekleri alıp kaçırdığına inanılan bir tür akbaba...

Uşakkapan, (Halk dilinde).
Bebekleri kaldırdığı söylenen bir cins akbaba.

Akbaba, gündüz yırtıcıları (Falconiformes) takımının Yeni Dünya akbabaları (Cathartidae) familyasını ve Atmacagiller (Accipitridae) familyasına ait Eski Dünya akbabaları (Aegypiinae) alt familyasını oluşturan ve iri, leş yiyen kuşların ortak adıdır.

Çeşitleri: 
Türkiye'de küçük', kara, kızıl ve sakallı olmak üzere 4 akbaba türü yaşıyor. 

Mısır Akbabası; Güney Avrupa Orta Doğu Hindistan Kuzey ve Doğu Afrika’da yaşar. Tüyleri ve kuyruk lekeleri kara, tüysüz başının derisi ise sarıdır.

Kral Akbaba, Kral akbaba dikkat çekici renklere sahiptir. Çıplak başının tepesi, boynu ve göz çevresi kırmızıdır. Gagasındaki et parçası ve ensesi turuncudan sarıya uzanır. Boynun alt kısımları siyahken, yanaklarında kısa, grimsi beyaz tüyler bulunur.

Kızıl akbaba, Güney Avrupa ve Kuzey Afrika’dan Hindistan’a uzanan geniş bir alanda yaşar.Örtü tüyleri kızıl kahverengi, telekleri karadır. Çıplak gibi görünen beyaz renkli başıyla, boynu küçük tüylerle kaplı olan kızıl akbabanın kabarık tüylerden oluşan beyaz bir yakası vardır.

Rahip Akbaba, Rahip Akbaba' nın boynunda rahiplerin yakalığına benzeyen bir yakalık olduğundan bu adı almıştır. , 
Tepeli akbaba, 
Leş akbabası,

Avrupa, Asya, Afrika ve Güney Amerika’nın Yüksek dağlık bölgelerde yaşayan Akbabaların özellikleri;  60-116 cm uzunlukta. İki kanat ucu arası 2,5 m, ağırlığı 7 kg’dır. Ömrü: 100-118 sene. Esaret hayatında 30 yıl kadar yaşar. Hayvan leşlerini kısa sürede ortadan kaldırdıkları için ''doğanın çöpçüleri'' olarak nitelendirililyorlar.  Bağışıklık sistemleri çok kuvvetli... Türleri arasında da bir hiyerarşi var. Leşin başında yemek sıraları var. Leşin iç organlarını kızıl akbaba yer. Derisi ve daha sert kısımlarını kara akbaba, kemiklerin üzerinde kalan küçük et parçalarını ve artıkları küçük akbaba yiyor. Sakallı akbaba ise sadece kemikleri yer.Akbabaların ekosistemdeki rollerinin çok önemli. Ölen hayvanları çeşitli çürükçül organizmalar ve parazitlerin yanında doğada akbabalar gibi birçok hayvan tüketir.

Kara Akbaba, (Aegypius monachus) Eurasian Black Vulture (Fr. Vautour moine, İng. Black Vulture) Esmer Akbaba, Büyük Akbaba,

Avrupa'nın en büyük akbabasıdır. Erkek ve dişi aynı renklerdedir. Koyu kahverengi görünüşü ile Esmer Akbaba, iriliği nedeniyle Büyük Akbaba adını almıştır. Başı açık renklidir ve üzerinde koyuluklar serpiştirilmiş durumdadır. Gözün etrafında ve gerdan ile başın arkasındaki lekeler kahverengi-menekşe rengi arasındadır.Kanatları çok geniş ve uzundur. Kuyruğu buna göre oldukça kısa olduğundan yerde durduğunda kanatlarından genellikle görünmez. Karın kısmı da sırtındaki renkleri içerirsede, ayrıca soluk kahverengi boyuna lekeleri vardır.

Geniş uçuş aralığı, rakiplerine belirgin baskınlık ve yayılma eğilimi göstermesi sayesinde diğer türlere avantaj sağlar. Genellikle yüksek ormanlarda ağaç tepelerini yuva yeri olarak seçer, sarp kayalık ya da dik yamaçlarda da yuva yapar, her zaman yüksek ağaçları tercih ettiği söylenemez. Kayalık alanlar ve ormanların tepesinden düz alanları ve ovaları izlemek bazı bölgelerde önemli miktarda besin kaynağı sunabilir. Deniz kenarları, sulak alanlar ve kapalı denizler çok tercih edilmez. İnsan tarafından bozulmuş ve kullanılmış arazilerden kaçınır. Tünemek ve yuvalamak için geniş kaldırma kuvveti olan hava akımlarının sayesinde inişin ve kalkışın kolay olduğu yerleri tercih ederler, havalandıktan sonra ise uzun mesafeler ve yüksek irtifalarda hava hakimiyetini büyük bir ustalıkla kullanırlar. 

Kızıl Akbabalardan daha alçak ve daha ormanlık alanlarda besin ararlar. Güney İspanya’da yapılan bir araştırmaya göre Kara Akbabalar genellikle ölmüş memelilerle, özellikle ölmüş tavşan ve koyunla beslenirler. Fakat diyetlerinde böcek ve kertenkele de bulunur. Geyik ve yabandomuzu saylarındaki gözle görülür artış, onları bu hayvanların leşlerine de yöneltmiştir. Beslenme alanı yuvadan uzaklaştıkça, avlanma alanındaki farklılaşmadan dolayı farklı besinlere de yöneldiği gözlenebilir. Örneğin, kaplumbağa yedikleri bilinmektedir.

Gemi kamaralarını aydınlatmak için güvertelerde açılan küçük yuvarlak camlı kaporta...

İspiralya, (İtalyanca spiraglio), 
Lomboz, Lombar, Hublot, İspiralya.
Gemi penceresi,
Gemi kamaralarını aydınlatmak için güvertelerde açılan küçük yuvarlak camlı kaporta.

İki yüzü testere ile düzeltilmiş tahta...

Bul,

Japonya' da "harakiri" terimi bayağı sayıldığı için bunun yerine kullanılan sözcük...

Seppuku, (Japonca, karnı yarmak) iç organların dışarı çıkmasını sağlayan bir tür Japon intihar ritüelidir. 

Seppuku ayrıca hara-kiri (karın-kesmek) olarak bilinir. Japonca' da hara-kiri konuşma dilinde, seppuku ise resmi bir terim olarak kullanılır. Samuraylar seppuku kelimesini kullanırken, sıradan Japon'lar hara-kiri kelimesini kullanmaktaydı. Günümüzde hara-kiri daha yaygın olarak bilinmektedir. Efendisinin ölümünden sonra seppuku yapmak oyibara olarak adlandırılır. Ritüel aynıdır.  

Seppuku, feodal Japonya' da özellikle samuray sınıfının savaşta yenilgi sonucunda hayatta kaldıysa yapması gereken intihar olarak adlandırılmaktadır. Gerçekte ise savaşta yenilen samurayın böyle bir zorunluluğu olmadığı gibi, bu sadece samuraylara has bir davranış da değildir. Genellikle efendisine doğru hizmet edememiş samuraylara Edo hanedanı döneminde bir nevi onurlandırma amaçlı cezalandırma yöntemidir. 

Seppukuda esas olan, samurayın yaşamı boyunca her an beklediği ölüme kendi eliyle fakat korkunç acılar içerisinde kavuşmasıdır. Zaman içerisinde harakiri "seppuku" yapmanın verdiği acıyı önlemek için intihar eden samurayın en yakın arkadaşına karnı kesme işlemini takiben kafasını kesme görevi verilmiştir, bu kişilere "kaishakunin" denilir ve genellikle samurayın en yakın ya da en güvendiği kişilerden seçilirdi.  Kafanın bedenden ayrılması intihar eden kişiye büyük bir saygısızlık olarak kabul edildiğinden bu darbe, bir kılıç ustası tarafından uygulanır ve kafayı gövdeye bağlı tutan küçük bir deri parçasının kalması sağlanır. Seppuku sırasında birinden yardım istemek ona bahşedilebilecek en büyük şereftir. 

Seppuku yapmak bir süre sonra yasaklanmış olmasına rağmen günümüze kadar var olmayı başarmıştır. Japon toplumunda kabahatli olmak ve bu kabahatin toplumca bilinir hale gelmesi çok büyük utanç sayıldığından zaman zaman uygulayanlar görülmektedir.  Bazıları ise yardım kabul etmez ve kesme işlemini iki defa uygulayarak çapraz Seppuku yapar. Bu, kişinin onuruna ne kadar düşkün ve ölüme ne kadar hazır olduğunu gösterir.

27 Haziran 2010 Pazar

Türkiye' de çağdaş diş hekimliğinin kurucularından biri olan ünlü hekimimiz...

Prof.Dr. Halit Şazi Kösemihal,

İstanbul Dişhekimliği Okulu açılıncaya kadar Osmanlı devrinde dişçilik sanatı cerrahların ve görgüye dayanarak kendini yetiştirmiş kişilerin elindeydi. Anadolu’da 1399’da yaptırılan ilk hastane Yıldırım Darüşşifa’sının dişhekimi kadrosu bulunmazken, 1557 tarihli Süleymaniye Darüşşifa’sının iki cerrah kadrosu bulunduğu, bunların dişhekimliği uygulamaları yapabilecek yetkileri olduğu görülmektedir.

1908’de askeri tıp kökenli Dr. Cemil Topuzlu ve Dr.Halit Şazi Bey’in dişçilik mektebi kurmakla görevlendirilmeleri ile dişhekimliği eğitiminin okullarda verildiği yeni bir dönem başlamıştır.

Kadırga’daki ahşap bir binada hizmete girmiş, 22 Kasım 1908’de bütçesi oluşturularak resmi bir yapıya kavuşturulmuş, 28 Ekim 1909’da fiilen öğretime başlamış, ilk mezunlarını 30 Temmuz 1911’de vermiştir.

Bu okulun açılmasını sağlayan Prof.Dr.Halit Şazi (Kösemihal) 1869'da doğıu. Galatasaray Lisesi ve Askeri Tıbbıye'de parlak bir öğrenci idi. Müşir Prof.Dr.Cemil Topuzlu Paşa (1866-1958)nin yanında asistan oldu. Askeri Tıbbıye'de müze direktörü ve küçük cerrahi profesörü iken dişhekimliğini öğrendi ve Cemil Topuzlu'yu ikna ederek 1909 da dişhekimliği okulunu açtı. 1921 de ölünceye kadar okulda hocalık yaptı.

1934'de Ord.Prof.Dr.Alfred Kantorowitz (1880-1962) Almanya' dan Türkiye' ye geldi. 1949'a kadar İstanbul Dişhekimliği Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak çalışan Kantorowitz pek çok öğrenci yetiştirdi ve eğitimde reformlar yaptı.

1933’te yapılan Üniversite Reformuna kadar Dişçi ve Eczacı mektepleri Tıp Fakültesine bağlı olarak yönetilirken 31 Temmuz 1937’de kadroları birbirinden ayrılarak Dişhekimliği Yüksek Okulu, 11 Temmuz 64 yılında İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi haline getirilmiştir. İlk dekanı Prof.Dr. S.İsmail Gürkan’dır.İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi
Kuruluş yıllarında Kadırga’ da başlayıp 1925 yılından sonra Beyazıt meydanındaki binada devam eden eğitim 1970 yılından bu yana Çapa’ da inşa edilen yeni binasında sürdürülmektedir.

XVIII. yüzyılda yaşayan ve Mevlevi şairlerinin yaşam öyküleriyle tanınan divan şairi...

Esrar Dede, (1748-1797) ünlü Türk Divan edebiyatı şairi.

1748 yılında İstanbul'da doğdu. Asıl adı Mehmed' dir. İyi bir öğrenim gördü. İstanbul’un tasavvuf çevrelerinde büyümüştür. Mevlevi tarikatına girerek, Şeyh Galib' in yakın dostları arasına katıldı. Şeyh Galip, Galata Mevlevihanesinin Postnişini iken mevleviliğe intisap etti. Bütün ömrünü mevlevihanede dedelik yaparak geçirdi. Kendisi Hamuşanda medfundur. "Esrâr" mahlasını da, Şeyh Gâlip'e arz edip talebelerinden olunca almıştır. Arapça ve Farsça başta olmak üzere Rumca, Latince ve İtalyanca bildiği rivayet edilmektedir.1797 yılında öldü. Garip bir detaydır ki, vefat günü Mirac kandiline denk gelmiştir.

 
Eserleri;
Lugat-ı Tilyan adında bir Türkçe-İtalyanca sözlüğü bulunmaktadır. Mevlevi şairlerin hayatını anlatıp, şiirlerinden örnekler verdiği "Tezkire-i Şu'ârâ-yı Mevleviyye" adlı eseri ise çok itibar görmüş ve okunmuştur. Dîvân'ı vardır.
Divan-ı Belagat Unvan-ı Esrar Dede Efendi.

Aynı tiyatroda çalışan oyuncular topluluğu ...

Trup, (Fr. troupe). 
Aynı tiyatroda çalışan oyuncular topluluğu.

Şinto müziği eşliğinde yapılan dinsel Japon dansı...

Kagura,
Japon danslı tiyatro sanatında oldukça önemli yer tutan danslar da "Gigaku", "Bugaku", "Kyogen", günümüze dek varlığını sürdürerek önemini yitirmeyen "No" ve "Kabuki" danslarıdır.  

Kagura, Japon ay takviminin on birinci ayı olan Kagurazuki' den türemiştir. Kagurazuki, “Şinto şarkısı ve dansının ayı” anlamına gelir.  

Japonya'da dans sanatı yine dinsel kökenlidir. Japon tiyatrosunun te­meli olan "Kagura"lar, Japon danslarının da atası sayılır. Şinto'ya tapınmak için düzenlenen bu dansın sanatçıları da Şinto tapınağının kadın dansçıları idi. Kagura'nın kapsamı içinde avcılık törenlerinden kalan "Şişi" dansı da vardı. Kagura tanrının varlığını, her an her yerde olduğunu anlatmak için yapılırdı.

İyi terbiye edilmemiş vahşi binek hayvanı...


Alaşa,
Zayıf ve çelimsiz at.
Ağzı ve burnu beyaz olan at.
Beygir, erkek at, iğdiş olmıyan huysuz at. 
Azgın köpek, boğa, at v.b.

Asmanın ya da bostanın verdiği sürgün...

Urk,
Sürgün, Filiz, Kol, Fışgırık, Fışkın,
Bostan sebzelerinin filizi, asma ve bostanın attığı kol,

Kaba, sert ve kırıcı davranışları olan, gönül kırıcı kimse...

Nobran,  Nadan, Kaba, Kötü
Davranışı kaba, sert ve gönül kırıcı olan, nadan.

Kesimevi, mezbaha...

Kesimevi, Mezbaha, ( İng. abattoir )
Salhane,
Kanara,

Hayvanların etleri için kesildikleri yerler, Eti yenen hayvanların kesildiği, yüzüldüğü yer. Kesim yeri. Kelime olarak eskiden kurban kesilen yerlere verilen “mezbah” isminden gelmektedir. Mezbahaların menşei, çok sayıda ve uygun bir biçimde hayvan kesme ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Selçuklular zamanına kadar gerek İslam dünyasında, gerekse dış dünyada teşkilatlı olarak, böyle bir müessese görülmemektedir.Mezbahaların ilk örneği Selçuklularda çok gelişen lonca teşkilatlarına bağlı kasapların, toplu halde kesim yaptıkları yerlerdir. Osmanlılarda da bu şekilde devam etmiştir. Osmanlılarda Istabl-ı amire denilen has ahıra bağlı haralarda beslenen et hayvanları, saray mutfağının ihtiyacı ölçüsünde kesilirdi. Halkın ihtiyacı olan eti ise kadıların tayin ve teftiş ettiği, lonca teşkilatına bağlı kasaplar temin ederdi. Bu kasaplar, kesimi, İslam dininin belirttiği usullerde, isteğe göre temizliğe azami derecede riayet ederek yapmak ve her türlü itinayı göstermek mecburiyetindeydiler. Böyle olunca da etlerde bakteri barınması, çürüme, kokma problemleri ortadan kalkardı. Sefer halindeyse, ordunun et ihtiyacı mola yerlerine kurulan seyyar mezbahalardan veya kavurma şeklindeki etten karşılanırdı.

Avrupa'da ise ilk mezbahalara ancak 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra rastlanılmaktadır. Öyle ki İkinci Dünya Savaşı sonrası yıllarına kadar Avrupa'da sıhhi teşkilatlar meydana getirilememişti.

Ağaçtan yapılmış su kabı...

Çotra (Rumca),  
Ağaçtan yapılmış küçük su kabı, 
Şarap testisi.

Ağaçtan yapılmış sukabı Çamçak,
Ağaçtan yapılmış testi, Senek 

Yapıları örten süslü çatı saçakları...

Arastak,  
Arıstak, Çatı.

Eskiden Yapıları örten süslü çatı ve saçaklar. Anadolu' nun çeşitli yörelerinde tavan anlamında da kullanılır.

Kongo Demokratik Cumhuriyeti' nin ilk başbakanı olan, sömürgeciliğe karşı direnişin simgesi sayılan ve 1961' de Moiz Çombe tarafından öldürtülen Afrikalı milliyetçi önder...

Patrice Lumumba, 
(1925 - 17 Ocak 1961),   Kongo Demokratik Cumhuriyeti' nin ilk başbakanıdır.   Lumumba ve Kongo Ulusal Hareketi 23 Haziran 1960'da ilk hükümeti kurdu. Lumumba başbakan ve Joseph Kasavubu Devlet Başkanı oldu. 

Lumumba' nın hükümet dönemi, Katanga bölgesinin Belçika'nın desteğini alan Moise Tshombe'nin önderliğinde Haziran 1960' da bağımsızlığını ilan etmesinden kaynaklanan siyasal çatışmalarla belirlendi. Birleşmiş Milletler birliklerin gelmesine rağmen karışıklıklar sürdü ve Lumumba Sovyetler birliğinden destek istedi. Eylül'de Lumumba Devlet Başkanı Kasavubu tarafından yasallığı şüpheli şekilde görevinden el çektirildi. 14 Eylül'de Albay Joseph Mobutu (daha sonra Mobutu Sese Seko adını aldı) önderliğindeki ve Kasavubu tarafından desteklenen bir askeri cunta yönetimi ele geçirdi. Lumumba 1 Aralık 1960'da Mobutu'ya bağlı birlikler tarafından tutuklandı. Yakalandığı Port Francqui'den Leopoldville'e kadar elleri kelepçeli olarak getirildi. Birleşmiş Milletler genel sekreteri General Dag Hammarskjold Kasavubu'yu, Lumumba'ya hukuk çerçevesinde muamele etmeye davet eden bir çağrı yayınladı. SSCB Hammarskjold'u ve Batılı hükümetleri Lumumba'nın tutuklanmasının sorumluları olarak kınadı ve derhal serbest bırakılması çağrısında bulundu.   Lumumba'nın kendisini yakalayanlar tarafından işkenceye uğradığını bildiren bir BM raporunun ortaya çıkmasından (9 Aralık) sonra taraftarlarından bazıları Lumumba 48 saat içinde serbest bırakılmazsa ülkedeki tüm Belçikalıları tutuklayacakları ve "bazılarının başını kesmeye başlaycakları" tehdidinde bulundular.  Lumumba 17 Ocak 1961'de Leopoldville yakınındaki Thysville'deki askeri hapishaneden Katanga bölgesindeki Jatodville'deki "daha güvenli" bir hapishaneye sevkedildi. Lumumba ve onunla birlikte hapsedilmiş olan arkadaşları Maurice Mpolo ve Joseph Okito'nun ayrılıkçı Katanga bölgesindeki hapishaneye aktarıldıklarından beri bölgesel polis tarafından feci şekilde işkenceye uğradığı bildiriliyordu. İki ay sonra, Lumumba iki arkadaşıyla birlikte infaz edildi.     Moiz Çombe’nin Katanga’ sında 17 Ocak 1961 günü katledildikten sonra parçalanmış gövdesi yakılıp asitte eritilen Kongo’nun (Zaire) seçilmiş ve halkın sevgilisi Cumhurbaşkanı Patrice Lumumba’ nın sapıkça öldürülmesinin tek nedeni, ülkesinin zenginliklerinden yoksul halkını da yararlandırmak istemesidir. Halkının içinde bulunduğu derin yoksulluğa karşın Afrikanın en zengin kaynaklarına sahibolan, alabildiğine zengin petrol, bakır, altın, gümüş, elmas yatakları bulunan ve stratejik madenler katagorisine sokulup ABD tarafından depolanan Kobalt’ın dünyadaki asıl merkezi olan, dünya Kobalt yataklarının yarısını ülkesinde barındıran Kongo’da (Zaire) son kırk yılda 12 milyondan fazla insan katledilmiştir.  

Kongo Demokratik Cumhuriyeti;
Güney Afrika’ da bağımsız bir devlet. Eski adı Zaire' dir. Sınır komşuları; Angola 2,511 km, Burundi 233 km, Orta Afrika Cumhuriyeti 1,577 km, Kongo Cumhuriyeti 2,410 km, Ruanda 217 km, Sudan 628 km, Tanzanya 459 km, Uganda 765 km, Zambiya 1,930 km. En yüksek noktası: Ngaliema tepesindeki (Stanley Dağı) Marguerite zirvesi 5,110 m


İdari bölmeler: 10 eyalet ve bir şehir; 
Kinşasa - Leopoldville (Başkent), Bandundu, Bas-Congo, Equateur, Kasai-Occidental, Kasai-Oriental, Katanga, Kinshasa, Maniema, Nord-Kivu, Orientale, Sud-Kivu
Nüfusun etnik dağılımı;
Çoğunluğu Bantu oluşturan 200 den fazla Afrikalı etnik grup; Dört büyük kabile - Mongo, Luba, Kongo (hepsi Bantu) ve Mangbetu-Azande (Hamitic) nüfusun %45' ni oluşturmaktadır.
Dinler: Roma Katolikleri %50, Protestanlar %20, Kimbanguist %10, Müslüman %10, diğer mezhepler ve yerel inançlar %10
Diller: Fransızca (resmi), Lingala, Kingwana, Kikongo, Tshiluba.

Yaylı at arabası...

Hinto,
Karuça,

Hint sinema yönetmeni...

Satyacitrav,  (1921-1992)
Satyajit Ray. Hindistan' ın Bengal' li en ünlü yönetmeni .

Satyajit Ray (Bangladeşli yönetmen, yapımcı)
20. yy.' ın en önemli yönetmenlerindendir. Kalküta' da Bangladeşli ve sanat dünyasının önde gelen ailelerinden birinin çocuğu olarak dünyaya geldi. Presidency College ve Visva-Bharati Üniversitesinde okudu. Kariyerinin başında reklam alanında çalışan Ray, Fransız yönetmen Jean Renoir'le tanışması ve bir Londra ziyaretinde İtalyan yeni gerçekçi film Bisiklet Hırsızları'nı seyretmesinin ardından, film çekmeye karar verdi.

Aralarında uzun metrajlı, kısa metrajlı filmler ve belgeseller olmak üzere 74 film yönetti. İlk filmi, Cannes Film Festivali ödülü dahil pek çok uluslararası ödül alan Pather Panchali idi. Bu film, Aparajito ve Apur Sansar ile birlikte, Apu Üçlemesini oluşturdu. Sinemada senaryo yazımı, kasting, müzik, görüntü yönetmenliği, sanat yönetmenliği, jenerik ve reklam materyallerinin hazırlanması gibi pek çok görevi üstlendi. Aynı zamanda, kurgu türünde eserler veren bir yazar, yayıncı, çizer, grafik tasarımcı ve sinema eleştirmeniydi. Kariyeri boyunca, aralarında 1992 yılı Akademi Onur Ödülü de olmak üzere, çok sayıda ödül aldı.

Kalp rahatsızlığı nedeniyle 1992 yılında hastaneye kaldırılan Ray, aynı yıl 23 Nisan'da Kalküta'da öldü.

Ödülleri;
1992 Akademi Onur Ödülü - Yaşam Boyu Başarı Ödülü


En önemli filmleri;
Apu üçlemesi
Apur sansar (El mundo de Apu) (Apu'nun dünyası)
Pather Panchalı (Küçük Yolun Şarkısı)
Aparajito (Yenilmeyen)
Satranj Ke Khilari (Satranç Oyuncuları)
Jalsagar ( Dans Salonu-1958)
Rabindranath ( 1961)
Teen Kanya (Üç kız-1961)
Kanchenjunga ( 1962 )
Abhijan ( 1962)
Mahanagar (Büyük Şehir-1963)
Charulata ( 1964) Berlin Film Festivalinde en iyi senaryo ödülü
Nayak ( Kahraman-1966),

Hint Sineması ;
Değişik yerel produksiyonlar için kullanılan bir kavram. Bu produksiyonların genelde hem oyuncuları hem konuları hem de dilleri farklı oluyor. Buna rağmen karşılıklı fikir alışverişi oluyor. Bu produksyionların en önemlisi ve dünyada en çok tanınmışı Bollywood. Bunun yanısıra Kollywood, Tollywood ve başka yerel produksiyonları da var. Ardeshir İrani ilk kez 14 Mart 1931’de Hindustani dilinde bir film yaptı ve film yedi hafta boyunca oynatıldı.
Night Shyamalan adıyla tanıdığımız Manoj Nelliyattu, baş rolünü Bruce Willis’in oynadığı 1997 yapımı “Altıncı His” filmiyle Hollywood’da önemli bir hasılat ve üne imza attı. Aynı yönetmen “İşaretler” filmiyle de adından söz ettirdi.
B.S.Narayana, 1960’dan itibaren 30 film yönetmişti. 
İlk Sanskrit film: 1982’de yapılan “Şankaraçarya” dır.

26 Haziran 2010 Cumartesi

Kurala uymayan sözcük ya da söz...

Galat, (Arapça),
Hata. 
Yanlış. 
Kaideye uymaz söz.
Yanlış kelime veya söz.
Yanılma.


Çoluk çocuğun nafakasını tedarik etme...

İale,
Çoluk çocuğun nafakasını te'min etme.
Evlâd u iyalin maişetini tedarik etme.
İyali çoğalmak, çoluk çocuğu artmak.

Eski Rusya' da, sağlıklı bir karı kocanın sürebileceği toprak parçası...

Tyaglo,

Kilise, Manastır...

Kilise (İng. church), Manastır
Deyr,
Eklisia (Rumca),
Hıristiyan tapınağı, Bazilika, Tapınak, Megaron.

Hristiyanların ibadet etmek için toplandıkları yer,
Hristiyanlığın öğretilmesi, dinî işlerin yönetimi vb. ile ilgili papa ve piskoposlar topluluğu.

Adıyaman ilinde Kommagene krallığının beş önemli kenti ...

Perre, (Pirin, Perin), Kommagene Krallığının beş büyük Antik Kentinden birisidir. Adıyaman merkez ilçeye 5 km. kadar kuzeyinde yer almaktadır. Antik Perre kentinin erken Roma dönemine ait nekropol (mezarlık alan) Pirin köyünün yakınındaki karadağın yamaçları üzerine yayılan bu nekropolde 208 adet kaya mezarı bulunmaktadır. Yöre halkının Pirin mağaraları olarak adlandırdığı bu mezarlar kayalara oyularak yapılmıştır. Bugünkü Pirin köyüne adını veren Antik Perre kentinin kuruluşu, kaynaklara göre Helenistik döneme kadar uzanmaktadır. Ancak bu kentin Kommagene döneminde yerleşim yeri olduğu bilinmektedir. Roma döneminde bölgenin en büyük şehirleri arasında yer alır. Daha sonra Bizans yerleşim yeri olarak görülen şehirde ayakta kalan ve kullanılan Roma çeşmesi ve surlarının bir kısmı ayaktadır. Antik kentte bir çok anıt mezar, kaya mezar odası kazılar esnasında toprak altından gün ışığına çıkartılmıştır. antik kaynaklarda Me’arath gazze Pörön, Mezopotamyada ise Perin veya Pirin olarak bilinen Antik Perre Kenti Melitene’yi ( Malatya ) başkent Somosataya (Samsat) bağlayan antik yol güzergahı üzerinde
Ostacuscum, Besni ilçesinin antik çağdaki adıdır ve bu kent Kommagene krallığının beş önemli kentinden birisidir.Daha sonraları “Bahasna” olarak kullanılan kentin bu isiminin son “sna “ takısına birçok Hitit belgesinde rastlanıldığı bilinmekle birlikte bu ismin nereden geldiği bilinmemektedir . Honigmann’da bu isim yukarda belirtiğimiz şekilde kullanılmıştır . Besni, Abu’l Farac’da “Bet Hesne” olarak ismlendirilmiştir . Urfalı Mateos’ta ise bu isim “Behesni” olarak geçmektedir . Süryani Mihael’de ise bu isim “Beit Hesna” olarak geçmektedir . İslami kaynaklarda ise bu isim “Bihisni”, daha sonra da günümüzde kullanılan “Besni” ye dönüşmüştür.

Zeugma, Kommagene krallığının, Köprü Başı anlamına gelen Zeugma, Gaziantep' in Nizip İlçesinin Belkıs köyünde bulunan antik bir kent olup Krallığın önemli kentlerden birisidir. Yaklaşık 20 bin dönümlük bir arazi üzerine kurulmuş olan Belkıs/Zeugma Antik Kenti; Fırat'ın geçilebilir en sığ yerinde olması, askeri ve ticari bakımdan çok stratejik bir bölge olması nedeniyle tarihin her döneminde önemini korumuştur. İlk olarak kurucusu adına Fırat'da Selevkosya anlamına gelen "Selevkaya Euphrates" olarak anılan şehir Roma İmparatorluğu tarafından ele geçtikten sonra köprü anlamına gelen "Zeugma" ismiyle anılmaya başlandı. Antioch (Antakya) Çin arasında Fırat yoluyla oluşan geçitte liman olarak büyük bir ticari değer kazandı.


Arsemia (Arsemez), Arsameia ören yeri (Nymphaios Arsemiası), Adıyaman’a 60 km. uzaklıktadır. İlimiz Kahta ilçeine bağlı Kocahisar köyündedir. Kommagene’ler tarafından inşa edilen Yeni Kale, karşı taraftaki Arsemeia ile birlikte kullanılmıştır. Eski kahta kalesinin karşısında kurulmuş krallığın yazlık başkenti ve idare merkezi. Güneydeki tören yolunda Mitras'ın kabartma steli, ayin platformu üzerinde Antiochos-Herakles tokalaşma steli ve bunun önünde Anadolu'nun bilinen en büyük Grekçe yazıtı, yazıtın bulunduğu yerden başlayan 158 m. derine inen bir tünel ile yazıtın batısında benzer bir kaya dehlizi bulunuyor. Tepe üzerindeki platformda Mithridathes Callinichos'un mezar tapınağı ve sarayı yer alıyor.



Samosata, (Samsat), Kommagene Krallığının başkenti olup en önemli kentidir. Adıyaman’ın 36 km. Güney-doğusunda antik Samosata kenti İlk Çağda, Kommegene Krallığının başkentidir. M.S.72’ de Roma İmparatorluğuna bağlanmış, 639’ da Arapların eline geçerek Sümeysat adını almıştır. Samsat’ a Sümerler zamanında “Semizata” dendiği rivayet edilmektedir . Mısırların ise yine Samsat’a “Şamşuata” veya “Şemşiata” dediği rivayet edilmektedir . Kommagene krallarından I. Antiochos Epiphanes’in dedesi, Kral Samos’tan almış olduğu da rivayet edilerek “Samasota”, “Samusat”, “Şimsat” “Simisat” adıyla adlandırılmıştır . Süryanice ve İbranice isminin “Simsat” (Şimsat) olduğu ve bu ismin “Güneş” “Güneş Diyarı” anlamına gelmektedir. İslam fetihleriyle birlikte “Samosata” ismi Arap şivesine uydurularak artık “Sümeysat” olarak adlandırılacaktır. Osmanlıların son dönemlerinden itibaren günümüze kadar olan dönemde ise “Sümeysat” adı değişerek günümüzdeki kullanılan “Samsat” halini almıştır .

Yunanca "Genler Topluluğu" anlamına gelen Kommagene impararoeluğu, Grek ve Pers uygarlıklarının inanç, kültür ve geleneklerinin bütünleştiği güçlü bir krallık olmuştur. Toros Dağlarındaki çeşitli yolların birleştiği noktada bulunan antik Kommagene Krallığı, Suriye'nin Kuzeyi, Hatay, Pınarbaşı, Kuzey Toroslar ve doğuda Fırat Nehri'nin çevrelediği verimli topraklarda yer almış. Tarıma ve hayvancılığa elverişli ve ekonomik değeri yüksek sedir ağacı ormanlarını barındıran Kommagene topraklarının, ilk çağlardan beri yerleşim alanı olarak kullanıldığı civardaki mağara ve arkeolojik buluntulardan anlaşılmaktadır.