Translate

31 Mart 2010 Çarşamba

Kalabalık yerlerde sürtünerek doyum sağlamayı amaçlayan ve argoda "fortculuk" denilen cinsel sapıklık...

Frotorizm, 
Argoda kertme, fortculuk ya da fordculuk,

Genellikle toplu taşıma araçlarında, çoğunlukla tren, asansör veya demiryolu platformu gibi kalabalık yerlerde erkeklerin gözüne kestirdikleri bayanların arkasına veya önüne birazcık fazla yanaşarak vücut uzvunu bayanların genital bölgesine sürtmesine karşılık verilmiş isimdir.  Çeşitli şekilleri vardır. Genelde arkadan yaklaşma şeklinde gerçekleştirilir. Gerek otobüs gerekse de minibüs gibi toplu taşıma araçlarında sıkça karşılaşılan bir olgudur. Kısaca öndeki bayana "arkadan itiyorlar" diyerek değdirme sanatı olarak tanımlanır. Fordçuluk, dikkat ve yüzsüzlük gerektiren bir eylemdir. Bunu yapan kişiler hasta olabilecekleri gibi pragmatik abazanlar olarak da tanımlanabilir. Yine kalabalık yerlerde, bir kadınla erkek dirseklerini yahut bacaklarını birbirlerine sürterek karşılıklı erotik uyarım yaratabilirler. Bunun çevreden anlaşılması korkusu, yaratılan cinsel heyecanda büyük bir rol oynar.

Kadınların ferace ile kullandıkları yüz örtüsü...

Yaşmak,

Kadınların ferace ile birlikte kullandıkları, gözleri açıkta bırakan, ince yüz örtüsüdür. Eski Türkçede yaşmak, "örtmek, gizlemek" anlamındadır. Osmanlı İmparatorluğu zamanında Müslüman kadınların ferace ile birlikte giydikleri yalnızca gözleri açıkta bırakan ince kumaştan iki parçalı yüz ve baş örtüsüne denir. Osmanlı zamanında uzun bir dönem için ferace ile birlikte kullanılan yaşmak, 19. yüzyılda çarşafın (kara) yayılmasıyla beraber kullanımdan kalktı.

Kadınların sokağa çıkarken örtündükleri büyük ve dört köşe sınır...

Car, Zar,
Kadınların örtündükleri çarşaf, zar,
Çarşaf, siyah üstlük.

Halk dilinde nezleye verilen ad...

Engi,  ingin, tumağı, dumağı, çaputlama, zükam, nevazil. 

Soğuk almaktan ileri gelen, burun akması, aksırma ile beliren hastalık. Burun içindeki ince zarın, üst solunum yollarının virütik iltihaplanmasıdır. nezle bulaşıcıdır. Hastada burun akıntısı, hapşırma, boğaz ağrısı, baş ağrısı, öksürük bazen de ateş görülür. 1-15 gün devam eder. İyi tedavi edilmezse müzminleşir. Tedavinin ilk şartı istirahat etmek ve kalabalık yerlerden uzak kalmaktır.  Nezle, virüslerin sebep olduğu ve acil tedavi gerektirmeyen bir enfeksiyon hastalığıdır. Genellikle "rhinovirüsler" adı verilen bir virüs türü nezle yapmaktadır. Havadan solunarak alınan rhinovirüsler burun mukozasına tutunurlar. Bağışıklık sistemi devreye girerek virüsü vücuttan uzaklaştırmaya çalışır. Virüsleri atma çabasıyla burun akması, hapşırma ve ateş gibi tepkilere neden olur. Vücut virüsten kurtulunca bu reaksiyonlar sona erer.   Toplumda grip ile nezle tabirleri eşanlamlıymış gibi kullanılmaktadır. Oysa bunlar farklı hastalıklardır. Nezle virüslerle meydana gelen bir hastalıktır ve hafif seyreder. Grip ise daha ani başlayan ve sıklıkla ateşin daha yüksek seyrettiği bir hastalıktır. Salgınlar yapar ve yatağa düşürür. Nezle veya grip için hiçbir bir antibiyotiği kullanmaya gerek yoktur.

Deneysel ruhbilimin öncülerinden biri olan Fransız filozof ruhbilimci...

Theodule Armand Ribot (1839 - 1916), 
Fransız psikolog, ruhbilimcisi.

Sorbonne'da, sonra da Collège de France'da profesörlük yaptı. İlk Fransız deneysel psikoloji kuramcısıdır. Çalışmaları kişiliğin psikofizyolojik öğretisi doğrultusundadır. Araştırmaları sonucu belleğin çözülme yasalarını ortaya koymuştur. En az durağan anılar, en son, en karmaşık ve en az duygusal anlama sahip anılar olup kolayca kaybolmakta, heyecanla yüklü en eski anılar ise çok büyük bir dayanıklılığa sahip bulunmaktadır.


Ruhbilim dilinde başta hayvansal içgüdüler ve insansal içtepkiler olmak üzere bütün istekler, gereksinmeler ve heyecanlar, tutkular, zevkler ve etkinlikler (faaliyetler) birer eğilimdir ya da bir eğilimin ürünüdür.  Ribot' a göre canlıda ilk oluşan eğilim beslenme içgüdüsüdür. Ona göre beslenme içgüdüsü de üç bölüm olup birinci, açlık ve susuzluk, ikinci, alınan besinleri dönüştürmek için solumak, üçüncü, dışarıya atmak için terlemek, dışkılamak ve işemektir.

Psikolojik (Ruhsal) eğilimlerse bireyin bilinçli bir varlık olarak gelişmesine hizmet eden eğilimlerdir ki hoş ve hoş olmayan ya da bu ikisinin karması olan davranışların kaynağı olarak heyecanlardır. 

Fransız ruhbilimcisi Theodule Ribot'ya göre unutma belleğin yararlı bir işlevidir. Çünkü bellek bütün anıları her an bilince yansıtsaydı yeni öğrenmeler olanaksızlaşırdı. Hatırlamak için unutmak gerekir unutulmayan bir şeyde hatırlama söz konusu olmaz.
Eserleri;
Psychologie des Sentitnents (Duygular Ruhbilimi),

II. Dünya Savaşında, savaş esiri subayların konulduğu kamp...

Oflag,

Almanya'da, II.Dünya Savaşında, savaş esiri subayların konulduğu kamp.

Savaş gemilerinde tören için mürettebatın küpeşte boyunca dizilmesi...

Çamariva (Tören).

Mürettebatın küpeşte boyunca dizilerek tören yapar. Bu esnada kutlama, selamlama yapılır. Yani üç defa " yaşa " diyerek bağırarak kutlama yapılır.

Çimariva; personelin gemi boyunca düzenli bir şekilde selamlama için yanyana dizilmesidir. Personelin aynı hizada nizami olarak durabilmesi için fiziki olarak aynı yapıda seçilmesi ve aynı tip giyinmesi gerekmektedir. 

Çimariva seremonisinin Türk donanmasına hangi tarihte ve ne şekilde girdiğine dair somut bir bilgiye ulaşılamamıştır. gemilerde mevcut personelin güverte üzerinde dizilerek gemilerinin ve tüm personelin silahtan arındırıldığını simgelemek, yani bir nevi barış göstergesi olarak kullanıldığı bilinmektedir (tarihte şövalyelerin, karşısındaki savaşçıya barış simgesi olarak başlıklarının siperliğini kaldırmaları gibi). Günümüzde ise selamlama seremonisi olarak kullanılmaktadır.

Denizciliğin başladığı ilk yıllardan beri kullanılan bir ritüel olan gemiye gelen seçkin bir misafir veya çok üst rütbeli bir personele saygı göstermek, onu onurlandırmak amacıyla; seren direklerinin belli aralıklarla personel ile donatılarak, verilen komutla üç defa tezahürat yapılmasına denir. 





Yurdumuzun denizlerinde yaşayan eti makbul bir balık...

Bakalarya, Bakalyaro, (Merluccius merluccius)

Bakalorya, Berlam, Tavuk
Mezgit ve Gelincikle aynı türdendir. Denizlerimizde, Karadeniz'de seyrek olarak bulunan ve bilhassa, Marmara, Ege ve Akdeniz'de yaygın olarak avlanan, 350 kulaca kadar derinliklerde yaşayabildiği gibi, denizlerin ılık bölgelerindeki orta sularında da yaşayabilen derin deniz balıklarındandır. Kışın ve ilkbahar aylarında büyük miktardaki berlam balıkları derin sularda yaşarlar.

Vücut uzundur, birinci sırt yüzgeci kısa ve diğerinden yüksektir. İkinci sırt yüzgeci uzun ve kuyruk yüzgecine kadar yaklaşır, ortasında girinti bulunur.  Anüs yüzgecinde de aynı girinti mevcuttur. Sırtı gri, yanlar ve karın açık renklidir.

Çaça, Hamsi, istavrit, uskumru ve benzeri küçük balıklarla beslenirler. En çok 90 cm. boy uzunluğuna ve 8 - 10 kilo ağırlığa erişebilmektedirler. Üremelerini, Mayıs, Haziran, Temmuz, Ağustos aylarında kıyılara yakın yerlerde yaparlar. Bir dişi mevsim boyunca 400.000 ile 1.500.000 arasında yumurta bırakabilir. Etinin Mezgit gibi lezzetli, beyaz ve kaliteli olması nedeniyle yüksek ekonomik değeri vardır. Taze olarak her mevsimde avlanmaktadırlar. Tavası, haşlaması ve buğulaması yapılmasına rağmen , en lezzetli olan şekli bol domates ve soğanlı yapılan buğulamasıdır. En lezzetli zamanı Aralık, Ocak ve Şubat aylarıdır.

Bilgi ve güç elde etme karşılığında ruhunu şeytana satan ve birçok güzel sanat yapıtına konu olan efsane kahramanı...

Faust (Goethe),

Hukuk, felsefe, tıp ve ilahiyatla ilgilenen, dokto­rasını yeni bitirmiş bir kişidir. Faust, latince mutluluk demektir. 

1749 - 1832 yılları arasında yaşamış olan ünlü Alman ozanı, oyun yazarı Johann Wolfgang von Goethe'nin Faust adlı şiirsel oyunu dünya klasikleri arasında önemli bir yer tutar. Faust, Goethe'nin butün eserlerinin bir birleşimi olarak kabul edilir.

Faust, bilgi ihtirası içinde kıvranan karamsar bir tipi anlatır. Bilim uğruna bütün ömrünü harcamış, nefsine bütün dünya hazlarını yasak etmiş ve tam anlamıyla yasak bir ömür geçirmiş olmasına rağmen, amacına ulaşamamış olmanın ızdırabı içindedir. Bu hal içinde şeytana teslim olduktan sonra, onun akıbeti çeşitli Faust efsanelerinde türlü türlü gösterilmiş ve dünyaya beyan edilmiştir. 

Hint destanlarında kullanılmış olan onaltı heceli bir çeşit beyit ...

Sloka (Sanskritçe),
Eski Hint destanlarında kullanılmış olan ve her bir dizesi sekiz + sekiz heceli olan beyit.

Ramayana’ da binlerce Sloka vardır. Ramayana’ daki bütün Sloka’ ları hatırlamak mümkün olmadığı için, bilgeler Rama’ nın ismi’ nin terennüm edilmesini tavsiye etmişlerdir. Vasishtha’ nın salikleri, hangi ilahi olan ismi terennüm etmeleri gerektiğini kendisinden sordukları vakit, bilge, “ ‘Rama’ ismini terennüm etmeniz yeterlidir. Rama İsmi sizi Raga’dan (yani bağımlılıktan) ve Roga’dan (yani hastalıktan) kurtaracaktır,” demiştir.

Brahmi yazısıyla yazılmış Sanskrit şiirlere (sloka) denir. Sanskrit slokalar dize dize uygurcaya
çevrilmiş olup, bu sebeple uygurcada dize başında uyak yer almamıştır.

Hint edebiyatında bir çeşit epik dram...

Nataka,

İ.S önce 320 tarihinden VIII.yüzyılın sonlarına kadar süren klasik dönemden sonra IX. yüzyılın başlarından sonlarına kadar süren “klasik sonrası” dönem içinde gelisen Hint Tiyatrosunun kapsam içine yazılan betikler, gölge oyunu ve danslar girer. Hint Tiyatrosunda iki temel dram turu vardır. Bunlardan birincisi, malzemesini mitolojiden ve tarihten alan, dolayısıyla kahramanları işleyen nataka, ikincisi ise, malzemesini günlük yaşamdan alan ve olağan insanlarla devlet memurlarını ele alan prakarana.

Halk dilinde mutfağa verilen ad...

Takana, 
Matbah, Matmah, Aşene,
Yemek pişirilen yer, aş damı.

30 Mart 2010 Salı

Karadeniz Ereğlisi' nde ketenden dokunan ve giysi yapımında kullanılan bir tür bez...

Elpek bezi, (Karadeniz Ereğlisi)
Pelemek bezi, (Çaycuma)


Elpek Bezi, Batı Karadeniz Bölgesi’nde bir zamanların tarım ürünü olan Keten’in liflerinden yüzlerce hatta binlerce yıldır üretilmektedir. Antikçağlarda ketenden ürettiği yelken bezi ve dokumalarıyla ünlenen Karadeniz Ereğli’de, Karadeniz kıyısında dağlarla çevrili bir bölge olduğundan, yıllık nem oranı ülkenin diğer bölgelerine göre daha yüksektir. Bu nedenle, insan vücudunun nemden etkilenmesini önlediği bilinen ketenden elde edilen Elpek Bezi, tarihten bu yana giyim malzemesi olarak kullanılmıştır. Antikçağ yazarları, Karadeniz Ereğli halkının günlük yaşamını anlatırlarken; ketenden dokunmuş, vücudun tamamını kaplayan, bol ve bükümlü elbilseler giydiklerini ve bu durumun kenti şiirsel bir atmosfere büründürdüğünü anlatırlar. 
 
Keten ipliğinin, elde edilinceye kadar geçirdiği uzun ve zahmetli yolculuk, üreticiyi bu bitkiden ve dokumasından vazgeçiren bir diğer faktör olmuş, Türkiye’de gelişen tekstil teknolojisi ve ürünleri ile rekabet edemeyen Elpek Bezi kaybolup gitmiştir.

29 Mart 2010 Pazartesi

Oyulma, aşınma...

İtikal,
jeol. esk. Erozyon.

Oturduğu yerin yerlisi olmayıp başka yerden gelen...

Manav,

Anayurdu Çin olan, zambakgiller familyasından bir süs bitkisi...

Ovata,

Kapari (Capparis ovata).
Caparidaceae familyasından çok yıllık yarı çalı formunda bir bitkidir.

Diğer İsimleri:  
Kedi tırnağı, Hint hıyarı, İt hıyarı, İt kavunu, Karga kavunu, Yılan kabağı, Menginik, Gevil, Yumuk, Bugo, Bubu, Kepekçiçek, Beri kemeri, Şeballah, Devedikeni, Keper, Kepere, Gebre, Gebere, Geber otu, Gavur bostanı.


Hurri-Hitit mitolojisinde gökyüzü tanrısı...

Alalu,
(Hurri/Hitit) Hurri-Hitit söylencelerinde gökyüzü krallığının ilk yöneticisi...

Mezopotamya kökenli olan Alalu, yine Mezopotamya kökenli tanrı Anu ile yaptığı savaşı yitirince gökyüzü krallığı Anu’ya geçer.

Çeşitli gösterilerin yapıldığı eğlence yeri...

Kabare, (Fr. cabaret ). 

Çeşitli gösterilerin yapıldığı eğlence yeri. 
Meyhane.
Her türlü güncel sorunu ince bir alayla, iğneleyici, yerici, taşlayıcı bir tutumla ele alıp toplum eleştirisine yönelen tiyatro türü. Özellikle siyasal ve toplumsal konulara yoğunlaşan kabarede, ezgiler, danslar, skeçler, monologlar, diyaloglar ve hatta saydam gösterileri ve kısa filmlere de yer verilir. Kabare, güldürücü ve eğlendirici olmasına rağmen, temelde ciddi tiyatro türleri arasında kabul edilir.

Hint edebiyatında, bir çok adı geçen ünlü ve kutsal maymun...

Hanuman,  hanumat.

Maymun görünümlü savaş tanrısı.  
Rama'ya (Vişnu'nun avatarlarından biri) karısı Sita'yı kurtarmasında yardım eden bir vanara. Bhakti'nin zirvesini sembolize eder ve kimilerine göre Şiva'nın avatarlarındandır. Daha çok Vayu deva yani rüzgar tanrısının oğlu olarak tanınır. Bazı akademisyenlere göre Çin mitolojik karakteri Sun Wukong'dur.

Kadınların süs olarak kullandıkları bir çeşit başlık...

Kotas,

Kazak süvari birliği...

Lava,

İzmaritgillerden bir Akdeniz balığı...

Sarpa, (Çitari, Sarpan),
İspari (kurşun renginde),

Düzgün söz söyleme kolaylığı...

Talakat,
esk. Kolayca düzgün söz söyleme durumu...

Herhangi bir yere yanaşmış filikanın kürek çekmeksizin ilerlemesi için verilen komut...


Lava,

Filika Alm. Feluke, Schaluppe (f), Fr. Feloque (f), İng. Ship’s boat. 
Harp, yolcu ve ticaret gemilerinde ekseriya tehlikeli durumlarda kullanılan küçük tekne. Kürek veya yelkenle hareket ederler. Geminin matafora denilen kenar demirlerine asılırlar. Gemi güvertesindeki kalastra denilen yerlere oturtulduktan sonra baş veya kıç kısımlarından gerektiğinde kolayca sökülebilen zincirlerle güverteye bağlanırlar. Muhtelif tip ve büyüklükte yapılan filikaların kürekle çalışanları üç çifte filika, beş çifte filika gibi isimler alırlar.

Gösterildikçe ödenmesi gereken poliçelere yazılan ve "görünce" anlamına gelen terim...

Avisto (İt. a vista),
(avi'sto) tic. Ödenmesi gereken poliçelere yazılan ve “görüldüğünde” anlamına gelen bir terim.

Asık suratlı, somurtkan...

Abus,(Argo),
Somurtkan (kimse).
Çatık, asık (yüz).

28 Mart 2010 Pazar

İzmaritgillerden bir balık cinsi ...

Melanurya Balığı,  (Latince, Oblada melanura, İng. Saddled seabream) 
Diğer isimleri; Melanur, Melani, Minanir, Melanar,

Sparidae familyasından olan Melanurya balığı ort. 20-25 cm. boyunda olup maksimum 30 cm. dir. Vücut yanlardan hafifçe basıktır. Yan çizgide 68-72 pul bulunur. Ağız küçüktür, kuyruk yüzgecinin sağ kısmının her iki tarafında koyu siyah bir leke bulunur. vücudun üzerinde boyuna 7-8 tane siyah bant vardır. Vücudun üst tarafı siyah, alt tarafı gümüşidir.

Marmara, Ege ve Akdeniz'in 2-3 metre sığ sularında, su yüzeyine yakınlarda, fazla göç etmeden yaşar. Diğer mercan türlerinden farklı olarak, İzmarit ve Karagöz balığı gibi sualtı bitkileriyle beslenen otçul bir balıktır. Karagöz ve izmarit balıkları gibi, bunun da, kuyruğunun kaidesinde siyah bir yolu vardır. Fakat azı dişlerinin olmamasıyle onlardan ayrılır. Karagöz balığıyla aynı derinliklerde rastlanan sevimli bir küçük balıktır.  
Üremesi bahar sonuna kadar sürer; yumurtalarını denize bırakır. Mikro planktonlarla beslenen yavrular, yaz sonunda olgunlaşır. Eti bütün mercan ailesi gibi beyaz ve lezzetlidir. Ancak az avlanıldığı ve taze tüketildiği için ekonomik değeri fazla değildir. Uzatma ağları, Trol, Iğrıp, Manyat, Olta ile avlanır. Melanur genelde kayalık, taşlık ve kumluk yerlerin birleştiği yerlerde kıyıya yakın yaşayan balıklardır. Ada etraflarında veya mağara girişlerinde sürüler halinde yaşarlar. Gece ve gündüz aktif olan balıklardandırlar. Balıkçılara göre bu balık kırmızı ve beyaz renge duyarlı olup balık dünyasında levrekten daha dikkatli ve zeki bir balıktır.

Önerilen Melanurya avlama tekniği;
Bir iki gün önceden 3-5 ekmeği deepfreeze veya buzluğa koyup ekmeği dondurumuz.Ava çıkılacağı zaman yeterince en az iki ekmek yanınıza alınız. Genellikle melanur taşlık yerlerde olduğu için sıtınızı buralarda çekmeyi denemelisiniz. Ekmekten bir lokma alıp ( bot hareket halinde iken) elinizle suya ufalayarak devam edin. Sırtı için hazırladıgınız silikon yem tam bu ufaladığınız ekmeğin üzerinden geçerken o sırada ekmegi yemek icin aşağıdan havalandırdığınız melanurlar hop sizin silikonunuzda. Bu tekniğin hiç kaçarı yok. Yeterki silikonunuzun rengi bordo veya turuncu olsun .0.25 misinayı, 20 metre salın.Melanur çok ürkek balıklardır.

Güney Amerika' ya özgü, fırında ya da ızgarada pişirilen sığır eti yemeği...

Asado, (Arjantin usulü mangal)

Arjantinin Maradonası ve eti meşhurdur. Buenos Aires, Rio de la Plata ırmağının kıyısında, kızılderili dilinde "düz arazi" anlamına gelen "La Pampa" adlı bölgede, bulunmaktadır. Pampa, "gaucho" adı sığır çobanları görüp, "asado" denilen odun ateşinde pişmiş, nefis sığır etlerini tadılabileceğiniz "estancia" denilen uçsuz bucaksız çiftlikleriyle ünlüdür.

Çok az pişmiş (rare): muy jugosa
Az pişmiş (medium rare): jugosa
Pişmiş (medium): a punto
İyi pişmiş (well done): cocida

Bağ, bahçe ve bostonlarda ekilmek için ayrılmış küçük toprak parçası...

Maşala,

Çankırı' nın Ilgaz ilçesinde bir içmece...

Ilısılık İçmecesi, 
İlçeye 20 km uzaklıkta bulunan içmece, hazmı kolaylaştırıcıdır. 
 Kazancı İçmecesi, 
İlçeye 8 km uzaklıkta bulunan içmece, mide hastalıklarına iyi geldiği söylenmektedir. 
Ödemiş Kaplıcası, İlçe merkezine 5 km uzaklıkta soğuk su kaplıcasıdır.
Bozan Suyu,  ilçeye10 km uzaklıkta romatizmal hastalıklara etkilidir .

Yurdumuzun Karadeniz bölgesinde, Çankırı iline bağlı, doğuda Kastamonu ili Tosya ilçesi, kuzeyde Kastamonu İl merkezi, İhsangazi ve Araç ilçeleri,Batıda Kurşunlu ilçesi, Güneyde ise Korgun ve Yapraklı ilçeleriyle komşu olan Ilgaz  ilçesi, Ankara – Kastamonu ve İstanbul –Samsun karayollarının  kesiştiği noktada bulunmaktadır.

Bugünkü adını Ilgaz Dağlarından alan ilçe Antik Çağda Climata daha sonraları Kimistene olarak bilinen bir yerleşim merkezi içinde iken Anadolu'nun Türkleşmesi ile birlikte ve Osmanlı İmparatorluğu döneminde Koçhisar-ı Bala olarak adlandırılmıştır. 

Ilgaz'a ait Osmanlı kayıtları 1854 yıllarına rastlar. İlçe adı salnamelerde Koçhisar veya Koçhisar-ı Bala olarak kaydedilir. Bu yıllarda ilçe merkezi Bucura Köyüdür.Bucura Köyünün büyük bir yangın geçirmesi sonucu ilçe merkezi Belören bucağına nakledilir.19.yy ikinci yarısında Çankırı'ya bağlı olan ilçe daha sonraları Kastamonu'ya bağlanmıştır.Osmanlı yerel yönetiminde Çankırı'ya bağlı bir kadılık ve 1284 H. teşkilatı ile Mecidiye adını alarak ilçe olmuş, 1922 yılında Ilgaz adını almış ve 1929 yılında Çankırı'ya bağlanmıştır .

Tarihi yerler;

Kimiatene şehri: İlçeye 15 km uzaklıkta Kurmalar köyünde .
Salman Höyükleri: İlçeye 3 Km uzaklıkta Cendere köyünde.
İn Mağaraları: İlçeye 3 km uzaklıkta İnköyde .
Aslan Heykelleri: İlçe Merkezinde .
Kayıköyü Cami: İlçeye 25 km uzaklıkta.

Kuytu ve sıcak ve sahipsiz yer...

İzbe, 
Aran,

Moğolistan' da sütten yapılan votka...

Nirmalike,

Votka çeşitleri;
Stolichnaya,
Smirnoff,
Absolut,
Wyborowa,
Finlandia,
Popov,
Newyorkskaya, Nirmalike,
Staraya Moskva,

Popüler votka servis şekilleri;
Votka on the rocks - bol buzlu sade
Votka with tonicwate - tonikle
Votka with coke - kola ile
Votka with lemonade - sade gazozla
Votka with any fruit juices - herhangi bir meyve suyuyla 

Votka esaslı kokteyller;
Bloody Mary
Screwdriver

Yozgat' ın Sorgun ilçesinde ünlü bir höyük...

Alişar, 

Alişar Yozgat'ın 45 km. güneydoğusunda, Sorgun ilçesine bağlı Alişar köyünün 3 km. kadar kuzeyindedir. 1927–1932 arasında Chicago Üniversitesi Doğu Bilimleri Enstitüsü adına H. H. von der Osten ve E. F. Schmidt tarafından yapılan kazılar sonucu Alişar'da Kalkolitik Çağ'dan itibaren sürekli yerleşime sahne olduğu ortaya çıkmıştır.

Yozgat’ın Sorgun İlçesi’nin güneyindeki Alişar Höyük’te yapılan kazılarda ele geçen buluntular yöredeki ilk yerleşimin Kalkolitik Çağda (MÖ.5500-3500) başladığını göstermiştir. MÖ.XVII.yüzyılın başlarından itibaren Hititler buraya yerleşmiştir. Nitekim Sorgun ilçesindeki Kerkenes Kalesi, Boğazlıyan’da çalapverdi ve diğer köylerde yapılan kazılarda Hititlerin yörede yaygın biçimde yerleşmiş olduğunu gösteren buluntularla karşılaşılmıştır.

Hedefi tutturamama...

Iska,
Iskalamak.
Hedefi tutturamama, amaca ulaşamama.

Erken ihtiyarlama ...

Senilizm, (İng. senilism).
 
Yaşlılığa özgü belirtilerin erken görülmesi, erken yaşlanma.

Gösterip vermeyen kadınlar için kullanılan bir deyim...

Allumeuse (allumeuse),
(Fransızca - fingirdek kadın).
 
Frenk dilinde, "gösterip de vermeyen" kadınlar için "allumeuse" deyimi kullanılır: Ateşi, ışığı yakar yakmaz olay yerinden uzaklaşırlar.  

Eskiden bahriye topçusuna verilen ad...

Sudagabo,
Bahriye topçu teşkilatındaki görevlilere verilen ad.

Sudagabo, onsekizinci asrın son yarısındaki tabirlerden olup daha evvel kullanıldığına dair bir kayıt yoktur. On sekizinci asır başlarındaki kalyon efradı arasında sudagabolardan bahsedilmeyerek Topçubaşı ve Topçu Kethüdası'ndan sonra topçu olarak Saatçi ve Topçu diye iki sınıf topçu zikredilmektedir. Sudagabolar'ın bu saatçi denilen sınıf olması muhtemeldir.   1815 yılında üç ambarlı Mahmudiye mürettebatı arasında Sudagaboha maa sertopî başlığı altında 4 Topçu Başı (güverte ve ambar kısımlarının) ve 1 Sertopi-i Emanet denilen Topçubaşı Vekil veya İhtiyatı ile 91 Sudagabo vardır. Keza 1819 tarihli diğer bir üç ambarlı kalyonda da 4 Topçu Başı ile 120 kadar da Sudagabo'nun bulunduğu görülüyor. Bir kapak Kalyonda biri Güverte Topçubaşısı olarak 3 Topçu ve 64 Sudagabo ve 1 Firkateynde de Sudagabo maa sertopi kaydıyla 2 Topçubaşı ve 32 Sudagabo bulunuyordu.

Fırında ekmek, börek, çörek çevirmeye yarayan bir tür kürek...

Isıran,

Kakım, gelincik gibi hayvanlardan elde edilen beyaz kürk...

Ermin,
Kakım, Ermin, Ars, As, (Mustela erminea)
Sansargiller familyasından olan gelincikler çok küçük ve sevimli hayvanlardır. Birkaç türü olan bu etçil memelilerin Avrupa, Asya ve Afrika'da en yaygın türü olan bayağı gelincik (Mustela nivalis) ormanlardan yerleşme yerlerinin yakınına kadar çok değişik ortamlarda yaşar. Kakım (Mustela erminea), sansargiller (Mustelidae) familyasından bir gelincik türüdür. Kış aylarında bembeyaz renge giren postu yüzünden kürk endüstrisi için mühim bir rol oynamaktadır.
  
Gövdesi ince uzun, bacakları kısa, başı küçük ve basık, boynu da çok esnek ve uzundur. Küçüklüğüne karşın çok yırtıcı ve usta bir avcı olan bu hayvan en çok tarla faresi, sıçan gibi "kemiricilerle, ara sıra da kuş yumurtası ve balıkla beslenir. Kendinden daha büyük avlara saldırmaktan çekinmeyecek kadar gözü pek bir avcı olan gelincik, çok gelişmiş olan koku duyusuna güvenerek genellikle geceleri ve tek başına avlanır. Avını ensesinden ısırarak öldürür ve her gün ağırlığının yarısına yakın sıçan ya da fare yer. Bu zararlı kemiricilerin aşırı çoğalmasını önledikleri için gelincikler insana yararlı hayvanlardır.  Avı hava kararırken başlamayı tercih eder. Kurbanlarını bulmak için özellikle duyma ve koku alma duyularını kullanır ve bunun için sık sık arka ayaklarının üstünde ayağa kalkarak dikilir. Bir kurban bulduğunda usulca yanaşıp aniden o hayvanın üzerine atlar, ensesini ısırarak öldürür ve sonra onu sığınağına taşır. Eskiden kakımlar kurbanlarının kanını emdiği söylenirdi, ama bu doğru değildir.
 
Türkiye'de de çok bol bulunan bayağı gelincik yuvasını toprakta kazdığı oyuklarda ya da kurumuş ağaç gövdelerinde yapar. Kış ortasına rastlayan çiftleşme döneminden sonra dişiler nisan ya da mayıs ayında 4 ile 8 arasında yavru doğurur. Bazı türler yılda iki kez yavrulayabilir ve her gebelikte 13 kadar yavru doğabilir.
 
Kokarca, mink ve kakımla aynı cinsten olan gelinciklerin kızıl kahverengi kürkü, mink ve kakımın kürkü kadar değerli olmamakla birlikte yumuşak, kısa ve sık tüylüdür. Kışın postunun rengi açılarak beyaza döner. Kakım ve gelinciğin kış postundan elde edilen bu lekesiz beyaz, bol tüylü yumuşak kürklere "ermin" denir. 

Bataklık bölgelerde yaşayan ve sorguç tüylerinden süs yapılan turna türü...

Karkara, Turna türüdür. 

Turna kuşu, barışın ve nükleer silahsızlanmanın simgesidir.
Turna kuşuna Buğra adı verilir. Anadolu’da yaygın bir inanışa göre turnalar uğur, bereket, mutluluk ve refahın simgesi olan kutsal hayvanlar sayıldığı gibi, saflığın, temizliğin,dürüstlüğün, vefanın, sadakatın, sevginin, onurun, özgürlüğün de simgesidirler. 

Dünyanın hemen her yerinde görülebilen uzun boyunlu ve uzun bacaklı göç eden kuşlardır. göğüs yapıları sayesinde sesleri kilometrelerce duyulabilen turnalar sürü halinde uçarken v şekli oluşturmasıyla insanoğluna aerodinamik dersi vermiştir. 

Turna kuşu bir çok kültüre işlemiş, sembol olarak kullanılmıştır. turna kuşunun bazı özellikleri ( uzun mesafeli uçabilme, tek eşli yaşama ) farklı kültürlerde harmanlanarak yaşamın her alanına yansıtılmıştır. 

Japonyada kendisi gibi atom bombasından etkilenen yaşlı bir nineye arkadaşlık eden bir kız çocuğuna (sadako sasaki ) nine şöyle söyler: eğer bir kişi kağıttan 1000 tane turna kuşu yaparsa, her istediği kabul oluyor." “Kağıttan Bin Turna Kuşu” efsanesine göre, hasta birisi eğer bin adet kâğıttan turnayı katlarsa, tanrılar bu kişinin dileğini yerine getirecek ve onu sağlığına kavuşturacaktır.  Küçük kızın ömrü buna yetmez ama arkadaşları hiroşima'da sadako sasaki adına elinde bir turna kuşu bulunduran heykelini dikmişlerdir. Japon kültüründe bunun gibi birçok hikaye anlatılır. Turna yaşamın, barışın, mutluluğun, güzelliğin, şans ve bereketin sembolü olarak hikayelendirilir.

Turna kuşları Çinde vefanın, iyiliğin sembolü olmuştur. Ayrıca turnanın bir pirinç tarlasının üstünde görülmesi de bereketin işareti sayılırmış.
 
Turna Kuşu, Orta Asya dan Japonya ya oradan da Kore ye kadar geniş bir kuşakta kutsal olarak kabul edilmektedir. Aynı zamanda turna, Alevilik ve Bektaşilik kültüründe de çok önemlidir. Alevîlikte turna ve güvercin kutsal sayılan iki kuştur. Bu kuş, Alevî-Bektaşi folklorunda da önemli bir rol oynar ve Hz. Ali yi temsil eder.

Bataklıklarda veya sulak yerlerde yetişen biçilerek hayma yapımında kullanılan yapılan saz türü...

Berdi,

Aptal, salak anlamında argo bir sözcük...

Angoraki,
Argoda aptal, bön, salak,

Eski dilde borç...

Vam, (İng. Obligation ),
Borçlar, Düyun,

Bir iktisadi karar biriminin bir diğerine karşı ödemesi gereken para veya yerine getirmek zorunda olduğu yükümlülük.



 

Erzurum' un Uzundere ilçesinde bir kale...

Engüzek (Ağaca Kalesi),
Uzundere ilçesine 5 km uzaklıkta olan ve inşa tarihi bilinmeyen Engüzek Kalesi’nin Bizanslılardan kalmış olduğu söyleniyor. Tortum yolun üzerindeki  çayın kıyısından burgu gibi yükselen garip görünüşlü sarp ve yüksek bir kayalık üzerindedir. Uzundere' nin Dikyar köyünde bulunan,  Engüzek, cevizli demekmiş. Oldukça dik kayalıklar arasında ve bir kayanın tepesinde yer alan kale, dikkatli bakıldığında kayalıklardan ayrılabiliyor. 

Tipik mimariye sahip olan bu küçük kale Ortaçağda havalide derebeylik şeklinde hüküm süren Türk beyleri tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır.  Tapınağı, çok yüksek burçları, gözetleme kulesi, fırını, hamamı, tortum çayına inen gizli su yollarıla ve dolambaçlı sokakları ile kale görülmeye değerdir.

Herhangi bir yolu bulunmayan, Engüzek Kalesi’ne ancak gerekli dağcı ekipmanları ile çıkıldığında su kuyusu, tapınağı, çok yüksek burçları, gözetleme kuleleri, gizli su yolları, hamamı, uzun ve dolambaçlı yolları gezilebilirmiş. Kalenin bulunduğu kayalıkların önünde ve Karaçay kenarında bir kamp yeri vardı.

Tevrat' ta Hz. Musa' nın ağabeyi Harun' un adı...

Aamon,    

Hz. Musa, İmran' ın oğludur, Tevrat ile Kuran-ı Kerim'e göre hz. Musa "çekmek/çıkarmak" (sudan) anlamına gelmektedir. Levi kabilesindendir, Yakup' un soyundan gelir ve Annesi Yocheved' dir. Kızkardeşi Meryem, erkek kardeşinin adı ise Harun' dur. Tevrat' ta Hz. Musa' nın iki kardeşi olup , Harun ve Miram' dır. Harun, (İbranice; Aaron). Kuran' a göre Musa peygamberin abisidir. İsrailoğullarına peygamber olarak gönderilmiştir. Allah Musa peygamberin isteği üzerine abisi Harun'u kendisine yardımcı tayin etmiştir.  Babaları da Amram’ dır. 

Musa İslamiyet'e göre peygamberdir. Tevrat, Allah tarafından Musa'ya indirilmiş, Sina yarımadısında, Eymen vadisinde, Tur dağında kavmine "on emir" adı altında Allah'ın şeriatını bildirmiştir.  Hz. Musa ( İbranice: Móše) İbrani peygamber,İslam, Hristiyanlık, Yahudilik dinlerinde ve Bahai inancından peygamber kabul edilir. Tevrat, Allah tarafından Musa'ya indirilmiştir. Kızıldeniz' i mucizevi bir şekilde asasıyla yararak İsrailoğulları'nı Mısır'dan çıkarmış, Firavun ve ordusu İsrailoğulları' nın peşinden gelirken Kızıldeniz' de boğulmuşlardır.

Tadı mandalina ve kiviye benzeyen, C vitaminince zengin bir meyve...

Karambol,
Belimbing batu veya karambol (Averrhoa carumbola). 

Aynı buloh gibi 5 m. ye kadar büyüyen bir ağacın meyvesi olup, 7-8 cm. boyunda, kenarları keskin dilimlere bölünmüş; tadı sulu ve ekşidir. Meyvenin dış kabuğu ince ve sarı-yeşil renkte olup, yaprak aralarındaki dallarda ve ender olarak gövdenin üst kısımlarında oluşur. Tüketilmesi aynı buloh gibi pişirilmek suretiyledir. Üretilmesi tohumdan ve bir yaşındaki fidanlara göz aşısı uygulanarak yapılır.

Kalkan ve zırh gibi korunma aracı...

Yat,

Eski Türklerde inanılan kötü ruh...

Albastı,
Abası, Al, Albas, Albastı, Albıs, Albız, Alkarası, Alkarısı, Almıs.
Bütün Türk boylarında ortak olarak inanılan bir kötü ruhtur. Doğum sırasında ve sonrasında gerek ana için, gerek çocuk için çok büyük bir tehlike olan Albastı ve bu ruhla ilgili inançlar Türkler'in çok eski devirlerinden günümüze dek gelen, halâ Anadolu ve Anadolu dışı Türkler arasında yaşayan önemli bir mitolojik unsurdur.

Orta ve Batı Türkleri'nde Albastı, Alkarısı; Osmanlı metinlerinde Albız; Uranha-Tuba Türkleri'nde Albıs; Altay Türkleri'nde Almıs; Saha (Yakut) Türkleri'nde Abası olarak bilinir. Kam = Baksı = Şaman'lar, Albastı'yı genellikle keçi suretinde görürler. Bu inançla ilgili olarak yapılan törenlerde Albastı, ana ve çocuktan uzaklaştırılmağa çalışılır. Saptanmış böyle bir törende baksı bir yandan ilahi/afsun okur, öte yandan bir koyun ciğerini lohusanın ciğeri yerine Albastı'ya verir. Çünkü Albastı lohusanın ciğerini alıp kaçar ve suya atar. Ciğer suya düşerse lohusa ölür. Lohusa kadınlara musallat olan Albastı hakkındaki inançlar ve Albastı'nın musallat olma şekli Kırgız, Kazak ve Anadolu Türkleri'nde bütün ayrıntılarıyla aynı biçimdedir (lohusanın ciğerlerini alıp götürmesi ve suya atması, ocaklı adamlardan korkması, tüfek sesinden kaçması, demirden ürkmesi vb). 

Kazak ve Kırgız Türkleri'nde keçi biçminde görünen bu kötü ruhun Urenha-Tuba Türkleri'nde keçi sesi ile bağırması, Anadolu Türkleri'nde kötü sesle bağırması gibi ayrıntıları da özdeştir. Bu ruh bütün Türkler'de dişidir; hoppa, hilekar ve yalancıdır.

Erzurum ve Erzincan inançlarına göre Albastı, at yelesini örmekten zevk alır. Yenisey Türkleri'nin bir kolu olan Kalar Türkleri'nin inançlarında da Kaya ve Dağ Ruhu'nun en sevdiği eğlence at yelesini örmektir. Lohusanın Kara ya da Kara Bastı'dan korkusunu ve bu Kara'yı kovmak için Kara Bakşı çağrılmasını da Manas Destanı'nın devamı olan Yolay Kaan Destanı'nda da anlatılmıştır. 

Kırgız Türkleri ile Altaylılar'da doğum saatı yaklaştığında oba ya da oymak kadınları lohusanın evinde toplanırlar. Deneyimli bir kadın ebe (ineci) görevi yapar. Çadırın ortasına (ateş yakılan yerine) bir direk yerleştirilerek buna bir urgan bağlanır. Bu urganın bir ucu duvara bağlanır ve lohusanın koltuk altından geçirilir. Kadın çok acı çekmeğe başlarsa Albastı (Alkarısı) lohusaya musallat olmuş demektir. Albastı'yı korkutarak kurtarmaya çalışılır. Bu gürültü, kadın doğuruncaya ya da baygınlığı geçinceye değin sürer. Kimi kez bir hoca ya da bir baksı (şaman) nın işe karışması ile çözülebilir.Albastı tüfek sesinden korkar. Lohusa albastı olursa tüfek patlatılır. Albastı demircilerden, demirden ve ocaklı adamlardan da korkar.

Kazan Türkleri'nin inançlarına göre de Albastı kötü bir ruhtur. Boş evlerde, çöllerde bulunur. Çeşitli biçimlerde görünür. Yolcuların yolunu şaşırtır, uykuda basar.
Uluğ Kem ırmağının dolaylarında yaşayan şamanist Urenha-Tuba Türkleri'nde Albastı'ya Albas adı verilir. Albas, hiç evlenmemiş bir kızdan türemiştir. Albaslar kumsal yerlerde ve kayalarda bulunurlar, keçi gibi bağırırlar. Kızlara musallat olup hasta ederler. Güçlü kamlar ilahiler okuyarak albısları kovarlar.

Altaylılar'ın inançlarına göre Almıs (Altaylılar Albastı'ya Almıs der), kötü bir ruhtur. Kara Nemeler'in yani Kötü Ruhlar'ın başı olan Erlik 'in adamlarından ve hizmetkarlarındandır. Altay Türkleri'nin Albastı inançları da genel olarak Kazak ve Kırgızlar'ınki gibidir.

Haddeden gümüş tel çeken, sırma yapan sanatçı...

Simkeş,

İdarenin özel kişilere ait taşınır malların mülkiyetini, taşınmaz malların ise kullanma hakkını kamulaştırması işlemi...

İstimval,

Kostümlerde kullanılan küçük püsküllü süsler...

Floş,

İşler, işlemler...

Amal,
Arapça kökenlidir. İş, hareket, icraat, işler, Faaliyet,

Eski Türklerde gök tanrısı...

Ülgen, 
Gökhan,

Eski Türkler'in kendi öz inançları, temelde tek ilahlılığa dayanır. Orta Asya'nın uçsuz bucaksız bozkırlarında yaşayan atalarımızın asıl dini, Gök Tanrı = Kök Tengri Dini' dir. Gök tanrı (Kök Tengri), Tenger Etseg (Moğolca.): Gök Tanrısı'nın Moğollardaki ismi.  Ama, Gök Tanrı kelimesi kimilerince kasıtlı ya da kasıtsız olarak yanlış anlaşılmakta ve bu kesimlerce Gök Tanrı, göğün ilahı diye tanımlanmakta ve gösterilmektedir.
Tengri ulusal bir tanrının bütün özelliklerine sahiptir. Türkler Dünyanın Merkezinde oturur, yani kendilerini koruyan Gök'ün altında. Eski Türk yazıtlarının içerikleri çok net bir şekilde Tengri'nin Türklerin Tanrısı (Türük Tengrisi) olduğunu diğer halkların tanrısı olmadığını belirtiyorlar. Tengri bazen kağan unvanını taşıyor, ve özellikle kendi halkını koruyor. Başka tanrısal varlıklarla birlikte, Türk Halkının dağılmamasını, tekrar bir olmasını emir ediyor." 

Türkler'de Gök Tanrı'nın çok eski çağlardan beri tek bir ulu varlığı temsil ettiğine dair birçok kanıt vardır. Tanrı, Eski Türkler'de manevi tek büyük kudret idi. Bizanslı tarihçi Simokattes, Kök Türkler'in yir-sub'lara (yer-su'lar; ırmak, dağ, orman vb doğa varlıkları) saygı gösterdiklerini ama yalnızca yerin göğün yaratıcısı bildikleri tek bir Tanrı'ya taptıklarını bildirmektedir. 790 yıllarında Tiflis'li St.Abo, Hazar Türkleri'nin tek bir yaratıcı Tanrı tanıdıklarını söylemiştir. Yine Hazar Devleti'nin kaganı, hıristiyanların teslis'e (Tanrı'yı üçleme) inanmalarına karşın kendilerinin tek bir Tanrı'ya inandıklarını kaydetmiştir.  

Tengri;
Yakut dilinde Tangara,
Kuman dilinde Tengre,
Karaim dilinde Tangrı,
Çuvaş Türkçesinde Tura,
Hakas dilinde Tigir,
Tuva dilinde Deyri,
Kırgız-Kazak Türkçesinde Tengri,
Tatar dilinde Tengre,
Karaçay-Malkar Türkçesinde Teyri,
Azerbaycan Türkçesinde Tarı/Tanrı,
Türkiye Türkçesinde Tanrı,
 


Eski Türklerde doğum tanrısı...

Aysıt, Ayzıt.


Ana Türk topluluğundan milattan çok eski dönemlerde kopup ayrılmış olan Saha (Yakut) Türklerinde Omay benzeri bir rûh vardır ve Ayısıt ya da Ayzıt olarak adlandırılmaktadır. Yakutlar onu Kotun (katun, hatun, kraliçe) olarak anarlar. Ayzıt, bazı Yakut rivayetlerinde Gök Tanrı'nın karısı olarak geçer. Ayzıt, güzelliği simgeler. Eski Yunanlıların Afrodit'ine benzer ama onun gibi fuhşu değil namusu temsil eder. Bir kadın doğum yaptığında Ayzıt tarla, çiçek ve yemiş perilerini yanına alarak kadının yanına gider. Bu periler üç gün, üç gece loğusanın yanında kalarak ona hizmet ederler. Ayzıt, cennetteki Süt Ak Göl'den getirdiği damlayı yeni doğmuş çocuğun ağzına damlatır ve bu damla çocuğa ruh verir. Çocuk süt damlası ile kut'landıktan sonra Ayzıt perilerini alıp gider.
 

Eski Türklerde çocukları koruyan tanrıça...

Umay (Omay),

Omay (Umay), Eski Türklerde anneleri ve çocukları koruyan, olumlu nitelikleri bulunan bir ruh bir tanrıçadır. Yir-Sub'un (Yer-Su; yerin ve suların ruhları) Türk topluluklarına yardım etmesi gibi Omay da yalnızca çocukları değil, bütün Türk boylarını koruyan, onlara kut veren bir varlıktır. Bundan ötürü Omay, Kırgız Türklerine göre bol ürün almaya, mal-mülkün artmasına da yardım eder.
 
Arkeologların Altaylarda buldukları seramik ürünler üzerindeki resimlerde Umay ana üç boynuzlu olarak betimlenir. Orta Asya da bazı arkeolojik buluntulardan anlaşıldığına göre Umay ana motifi, beyaz saçlı ve beyaz giyimli olarak, insanbiçimci bir görünüm sergilemektedir. Kuş kılığında kanatlı bir kadın görüntüsü de vermektedir. Altay Türkleri onu göklerden inen gümüş saçlı, güzel yüzlü bir kadın olarak düşünmüşlerdir.

Eski Türklerde deniz tanrıçası...

Akana,

Altay panteonunda deniz tanrıçası.
Sonsuz sulardan çıkıp, Ülgen’e yaratma emrini veren ve tekrar sulara dönen tanrıça Ak Ana’dır.
Altay Türklerinin inancına göre, ışıktan bir kadın hayali şeklindedir. Ülgen ilk yaratılış ilhamını Ak anadan alır ve dünyaya destek olması için üç tane de balık yaratır. Türk mitolojik görüşlerine göre Ak ana boynuzlu olarak betimlenir. Eski çağlarda Ana tanrıça heykelcikleri de boynuzlu olarak simgelenmiştir. 

26 Mart 2010 Cuma

Hoş kokulu, anasona benzer bir bitki...

Rezene, (Latince adı Foeniculum Vulgare) 

Diğer isimleri; Raziyane, Mayana.
Maydanozgiller (Apiaceae) familyasından iki yıllık kokulu otsu bitki türüdür. Kendine has bir kokusu vardır. Rezene bitkisinin kökeni Akdeniz ve Batı Asya' dır.  Rezene, 1-1,5 m. Yükseklikte, sarıçiçekli, yaprakları iplik biçiminde, parçalı, çok yıllık bir bitkidir. Ege bölgesinde, yaprakları ve genç sürgünleri salata olarak yenir. Yapraklarının yara iyileştirici etkisi vardır. Sindirim sorunlarında rahatlatıcı etkisi vardır. Hazmı kolaylaştırır. Hafif kramplı mide ve bağırsak sorunları için rezene çayı faydalıdır.

Rezene Çayı : 1 tatlı kaşığı hafifçe ezilmiş rezene tohumu 1 bardak kaynamış suyla haşlandıktan sonra 10 dakika demlenir süzüldükten sonra içilir. Rezene anason ile beraber de kullanılabilir. Rezene anason çayı için her ikisinden eşit miktarda konularak aynı şekilde hazırlanır.
Uyarı: Hamilelik ve emzirme döneminde ve küçük çocuklarda rezene meyvesi çayı dışındaki rezene preparatları kullanılmamalıdır.

25 Mart 2010 Perşembe

Mide iltihabı...

Gastrit, 

Akut Gastrit, ani olarak ortaya çıkan mide iltihabıdır. Gastrit akut, akut mide iltihabı, mide iltihabı olarak da adlandırılır. Midenin iç yüzündeki zarın iltihaplanması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Mide iltihabı veya mide nezlesi de denir. Midenin iç yüzündeki belirli bir kısmın aşınması sonucu meydana gelen yaraya da  mide ülseri denir. Çoğunlukla yaşlı kişilerde görülen körelmeli gastrit, mide mukozasının yozlaşmasının sonucu oluşur.
Mide içeriğinin istemimiz dışında yutma borusunun içine doğru, bazen de gırtlağa kaçmasına reflü denir. 

Nedenleri :
İlaçlar, alkol, korozif ( yakıcı ) maddelerin alımı, aşırı stres, beslenme alışkanlıkları.

Risk faktörleri :
Non-steroid antienflamatuar ilaç kullanımı ( NSAID ) Aşırı alkol kullanımı Büyük cerrahi girişimler , kafa travması , böbrek yetmezliği , karaciğer yetmezliği , solunum yetmezliği ve ağır psikolojik stresler
Risk faktörlerinin kontrol altına alınmasıyla koruma sağlanabilir.
 
Belirtiler :
Hıçkırık, hazımsızlık, iştah kaybı, bulantı, kusma, kanlı kusma, koyu dışkılama, midede yanma-ekşime.
 
Tanı/Teşhis:
Üst ve alt sindirim sisteminin görüntülenmesi, dışkı tahlili, gastroskopi (midenin endoskopik olarak görüntülenmesi), tam kan tahlili yolu ile teşhis konulur.


Tedavi:
Tedavi, hastalığa sebep olan faktörlere göre belirlenir. Anti-asitler veya diğer mide asidini azaltan veya nötralize eden ilaçlar belirtileri önleyebilir ve iyileşmeyi ilerletebilir. Mide asidi üretimini azaltan ilaçlar hastanede yatan hastalara verilebilir. Çoğu mide iltihabı tedaviyle çabuk iyileşir. Gastrit belirtileri iki veya üç günden fazla uzarsa, kanlı kusma veya kanlı dışkılama gelişirse vakit kaybetmeden doktora başvurmalısınız. Gastrit kansere neden olmaz fakat kansere yatkınlığı vardır. Gastrite Trabzon hurması- Cennet meyvesi diye bilinen meyve iyi gelmekte olduğu bilinir.