Louis-Victor Pierre Raymond de Broglie
(15 Ağustos 1892 - 19 Mart 1987), Nobel Ödülü sahibi Fransız fizikçi.
(15 Ağustos 1892 - 19 Mart 1987), Nobel Ödülü sahibi Fransız fizikçi.
Broglie bir Fransız soylusunun ikinci oğluydu.Adını Normandiya’ nın küçük bir kasabasından alan Broglie ailesinden 17. yüzyıldan beri yüksek rütbeli subaylar, politikacılar ve diplomatlar yetişmiştir. Louis de Broglie ağabeyi Maurice gibi bilim adamlığını meslek seçerek ailesinin bu geleneğini bozdu. Paris Sorbon'da tarih eğitimi aldı.18 yaşındayken fiziğe başladı.Tarih ile ilgili bir konuda araştırma yapması istenmesine rağmen fizikte karar kıldı.Daha çok,maddenin hem parçacık hemde dalga özelliği taşıdığını söylediği parçacık-dalga ikilemi teorisi ile tanınır.1924'teki doktora tezinde bu teorisini elektron dalgaları ile (Einstein ve Planck'ın çalışmalarına dayanarak) ortaya koydu.Elektronun dalga doğası 1927 yılında Amerika'da C.J. Davisson , C.H. Kunsman ve L.H. Germer ile İskoçya'da G.P. Thomson tarafından deneysel olarak teyit edildi.
1923 yılında Hamilton-Jacobi teorisinin yani parçacıklar üzerine uygulanabilen geometrik optik özellik gösterdiği düşüncesinden hareket ederek, dalga olayında çok sık ama mekanikte ender rastlanan kuantum sayıları ile kuantum penomeni üzerine çalışmıştır.
Doktorasından sonra Sorbon' da kaldı ve 1928 yılında Henri Poincare Enstitüsünde teorik fizik profesörü oldu. Emekli olduğu 1962 yılına kadar burada ders verdi. 1945 yılında Fransız Atom Enerjisi Komiserliği danışmanı oldu. Schrödinger dalga mekaniğini geliştirirken O'nun teorisini kullandı. Nobel fizik ödülünü 1929 yılında kazananmıştır.
Modern fiziğe felsefi açıdan olan bakışını sergilediği bir çok popüler yayını oldu ; Bunlardan,
The New Physics -1939 , The Revolution in Physics - 1953 , Physics and Microphysics - 1960 ve New Perspectives in Physics - 1962.
1923 yılında Hamilton-Jacobi teorisinin yani parçacıklar üzerine uygulanabilen geometrik optik özellik gösterdiği düşüncesinden hareket ederek, dalga olayında çok sık ama mekanikte ender rastlanan kuantum sayıları ile kuantum penomeni üzerine çalışmıştır.
Doktorasından sonra Sorbon' da kaldı ve 1928 yılında Henri Poincare Enstitüsünde teorik fizik profesörü oldu. Emekli olduğu 1962 yılına kadar burada ders verdi. 1945 yılında Fransız Atom Enerjisi Komiserliği danışmanı oldu. Schrödinger dalga mekaniğini geliştirirken O'nun teorisini kullandı. Nobel fizik ödülünü 1929 yılında kazananmıştır.
Modern fiziğe felsefi açıdan olan bakışını sergilediği bir çok popüler yayını oldu ; Bunlardan,
The New Physics -1939 , The Revolution in Physics - 1953 , Physics and Microphysics - 1960 ve New Perspectives in Physics - 1962.
Latince’ de Kuantum, tanecik manasına gelmektedir. Fizikte ise, bu kelime atom ve atomaltı seviyedeki tanecikleri tanımlamak için kullanılmaktadır.
Kuantum gerçekliği belirli (kesin) değil, istatistikseldir. Olgular ve olaylar (fenomenler) arasında nedensellik bağı değil, olasılık bağı vardır. İki olay arasındaki etkileşimde ya da bir olayın gelecekteki evriminde hangi sonuçların doğacağını değil, hangi sonuçların daha olası olduğunu kestirebiliriz. Ama kestirimlerimiz doğru olmayabilir. Her bir olaya bir neden arayan insanlar, yalnız düşünce dünyasında değil, gündelik yaşamda da sıkıcıdır. Onlar gerçekten çok sıkı ve sıkıcı deterministlerdir. İkinci sorun, kuantum nesnelerini gözleme için kullanacağımız ölçme düzenimiz. Kuantum gerçekliği, kısmen " gözlemcinin yarattığı bir gerçekliktir" . Evet, bu kitabın ciddi okurları gerçeklik olayını i yi düşünmeli. Kara deliklere adını koyan John Wheeler şöyle demişti: " Gözlemlenmiş bir fenomen olana kadar hiçbir fenomen, bir fenomen değildir".
Hiçbir süpermen, belirsizlik ilkesini aşamaz. Üzücü bir sonuç, ama böyle!
Niels Bohr, yalnızca bir fizikçi değildi, bir filozoftu, bir kompozitördü, yorumcuydu. Felsenin fiziğini değil, fiziğin felsefesini o yarattı. Fiziğin, daha doğrusu doğal bilimlerin sorunlarıyla insansal sorunlar arasında bağ kurmaktan kaçınmadı. Parçacık ve dalga özelliklerinin birlikteliğini " bütünlerlik" olarak yorumladı ve bunu yaşama uyguladı. Örneğin Sofokles' in Antigone adlı eserinde "topluma karşı görev" ile " ailesel görev" kavramları tamamlayıcı ( birbirini bütünleyen, tamamlayan) kavramlardı. Ama bunlar, aynı zamanda, birbirini dışlayan kavramlardı. Antigon, "iyi" bir yurttaştı. Kardeşi, kralı öldürmeye çalışırken öldürülmüştü. Kral ve topluma karşı görevi, kardeşini reddetmesini gerektiriyordu, kardeşi bir haindi! Yine de ailesel ve belki de dinsel duyguları onun vücudunu gömmesini ve anısına saygı gösterilmesini istiyordu. Bu örnek ne anlama geliyor? Biz, bir organizmanın moleküler yapısını öğrenmek için onu "öldürmeliyiz". Bu durumda biz ölü şeyin yapısını biliyor oluruz. Yaşayan bir organizmada yapıyı bilemeyiz. Çünkü " yapıyı belirleme hareketi, aynı zamanda organizmayı öldürür. Şüphesiz, molekül biyologlarının yaşamın moleküler temelini kurarken gösterdikleri gibi, bu son görüş tümüyle yanlıştır. Bu örneği verişimin nedeni, Bohr, kadar akıllı olsanız bile, bilimin ilkelerinin her zamanki uygulama alanları dışına uzatılmasının yüzeysel sonuçlar verebileceğini göstermektir
Kuantum gerçekliği belirli (kesin) değil, istatistikseldir. Olgular ve olaylar (fenomenler) arasında nedensellik bağı değil, olasılık bağı vardır. İki olay arasındaki etkileşimde ya da bir olayın gelecekteki evriminde hangi sonuçların doğacağını değil, hangi sonuçların daha olası olduğunu kestirebiliriz. Ama kestirimlerimiz doğru olmayabilir. Her bir olaya bir neden arayan insanlar, yalnız düşünce dünyasında değil, gündelik yaşamda da sıkıcıdır. Onlar gerçekten çok sıkı ve sıkıcı deterministlerdir. İkinci sorun, kuantum nesnelerini gözleme için kullanacağımız ölçme düzenimiz. Kuantum gerçekliği, kısmen " gözlemcinin yarattığı bir gerçekliktir" . Evet, bu kitabın ciddi okurları gerçeklik olayını i yi düşünmeli. Kara deliklere adını koyan John Wheeler şöyle demişti: " Gözlemlenmiş bir fenomen olana kadar hiçbir fenomen, bir fenomen değildir".
Hiçbir süpermen, belirsizlik ilkesini aşamaz. Üzücü bir sonuç, ama böyle!
Niels Bohr, yalnızca bir fizikçi değildi, bir filozoftu, bir kompozitördü, yorumcuydu. Felsenin fiziğini değil, fiziğin felsefesini o yarattı. Fiziğin, daha doğrusu doğal bilimlerin sorunlarıyla insansal sorunlar arasında bağ kurmaktan kaçınmadı. Parçacık ve dalga özelliklerinin birlikteliğini " bütünlerlik" olarak yorumladı ve bunu yaşama uyguladı. Örneğin Sofokles' in Antigone adlı eserinde "topluma karşı görev" ile " ailesel görev" kavramları tamamlayıcı ( birbirini bütünleyen, tamamlayan) kavramlardı. Ama bunlar, aynı zamanda, birbirini dışlayan kavramlardı. Antigon, "iyi" bir yurttaştı. Kardeşi, kralı öldürmeye çalışırken öldürülmüştü. Kral ve topluma karşı görevi, kardeşini reddetmesini gerektiriyordu, kardeşi bir haindi! Yine de ailesel ve belki de dinsel duyguları onun vücudunu gömmesini ve anısına saygı gösterilmesini istiyordu. Bu örnek ne anlama geliyor? Biz, bir organizmanın moleküler yapısını öğrenmek için onu "öldürmeliyiz". Bu durumda biz ölü şeyin yapısını biliyor oluruz. Yaşayan bir organizmada yapıyı bilemeyiz. Çünkü " yapıyı belirleme hareketi, aynı zamanda organizmayı öldürür. Şüphesiz, molekül biyologlarının yaşamın moleküler temelini kurarken gösterdikleri gibi, bu son görüş tümüyle yanlıştır. Bu örneği verişimin nedeni, Bohr, kadar akıllı olsanız bile, bilimin ilkelerinin her zamanki uygulama alanları dışına uzatılmasının yüzeysel sonuçlar verebileceğini göstermektir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder