Translate

14 Mart 2010 Pazar

"Haiku" şiir türünün en büyük temsilcisi olan Japon şair...

Matsuo Başo (Basho), Matsuo Bashō (1644 – November 28, 1694)

Haiku'nun babası olarak bilinir. Asıl adı Matsuo Munefusa' dır. Zen felsefesini benimseyerek "dünyanın anlamını şiirinin yalın anlamı içine sığdırmaya, küçük şeylerde saklı umutları açığa vurmaya ve bütün nesnelerin birbiriyle ilişki içinde olduğunu göstermeye çalıştığını" belirtir.  Türkçede yayınlanan en büyük eseri "Kuzeye giden ince yol - Oku no Hosomichi " isimli kitabıdır. Haiku' yu zen budizmi ile birleştirmiş ve onu bir sanatsal gösteri haline getirmiştir.

16. yüzyılda ortaya çıkıp 17-19. yüzyıllarda gelişen, Haiku bir tür Japon lirik bir şiir türüdür. Her devrin usta bir haiku kalemi vardır ancak şimdiye kadar haikunun gelmiş geçmiş en usta kalemi Basho (Başo) kabul edilmektedir.
1644'te Kyoto'nun güneydoğusunda bir kale kent olan Ueno'da doğduğu düşünülüyor. Köklü bir aileden gelen babası geçimini çocuklara okuma yazma öğreterek kazanmak zorunda kalan alt sınıf bir samuray. Ancak -belki de hizmetine verildiği derebeyinin oğlunun etkisiyle- Başo edebiyata merak sarıyor. Şiir sanatını ünlü Kyoto' lu şair Kigin' den öğreniyor ve yaşamının ilk yıllarında üzerinde sonsuza kadar etkisini sürdürecek olan iki etkiye maruz kalıyor, Çin şiiri ve Tao öğretisinin ilkeleri.  Başo ustasının ölümünden sonra zamanını Kyoto' da geçirmeye ve birbirine bağlı beyitler halinde yazılan bir şiir türü olan haikai üzerinde çalışmaya başlıyor. Başo'nun döneminde haikai' nin ilk beyiti -doğanın özünü yakalayan kısa ve kafiyesiz üç mısradan oluşan- haiku adlı bir şiir üslubuna dönüşüyor. Başo ilk haiku' sunu her biri kendisi için özel bir anlam ifade eden farklı, örneğin Tosei (yeşil şeftali) gibi takma adlarla  yayımlıyor.
Başo yirmili yaşlarının sonlarına doğru büyük bir sosyal değişimin hızlı nüfus artışının ticari gelişimin yaşandığı Edo'ya (günümüzde Tokyo) taşınıyor. Birkaç yıl içinde de daha sonra Başo Okulu olarak bilinecek olan akımı oluşturacak bir grup öğrenci ve hami ile bir araya geliyor.
1680'de öğrencilerinden biri şair için Sumida Nehri yakınlarında bir kulübe inşa ediyor. Ve kısa bir süre sonra bir diğer öğrencisinin ona bir basho ağacı (bir çeşit muz) gövdesi hediye etmesiyle şiirlerini günümüze kadar gelen adıyla Başo olarak yazmaya başlıyor. Güvenilir kaynaklara göre bu manevi konularda kafasının karışık olduğu ve Zen Budizmi'ni incelemeye başladığı dönem. 1682'de Edo'nun neredeyse tümünü yerle bir eden büyük bir yangında evi yanınca hissettiği keder ve umutsuzluk iyice artıyor. Duygularını şu dizelere döküyor:
Kirazdan her şeyden bıkıp oturdum çamurlu sake'nin ve kara pirincin başına.

Hiç yorum yok: