Arapların El Cezire dediği bölge, kuru sıcak iklim ve bol suyun olduğu ortamlarda yapılması gereken drenaj çalışması eskiden hiç de kolay olmadığından tuzlanmış-çoraklaşmış bölgedir. Aynı tehlike bugün GAP' ta da var. Antik hellence'de mezo:orta, potamia: nehirler;dolayisiyla Mesopotamia nehirler arasi demektir. Polybios adinda bir Yunan tarihçisi bu bölgeye bu ismi vermiştir (m.ö 2yy). Irmaklar arası anlamında Kürtçe "mezra-u botan" denilmektedir.
Mezopotamya, Türkiye' nin Güneydoğu Anadolu Bölgesinden Basra körfezine kadar uzanan ve Kuzey Irak'ı kapsayan, Fırat Nehri ve Dicle Nehri arasında kalan Merkezi Diyarbakır olan ve İrani halkların bulunduğu bölgenin ilk çağdaki adıdır. Eski Yunanca'da "iki nehir arasındaki yer" demektir. Kastedilen iki nehir Fırat ile Dicle'dir, zira bölge bu iki nehrin arasında kalır.
Göç yollarının üzerinde olan ve bu ırmaklardan sulanabilen elverişli iklim koşullarına uygun verimli bu topraklar nedeniyle çok eski zamanlardan beri yoğun göçe sahne olmuştur. Mezopotamya, birçok farklı kültür ve halkın karıştığı bir bölge olmuştur. Bilinen ilk okur yazar topluluklara ev sahipliği yapmış bölgede birçok medeniyet gelişmiştir ve bu sebeplerden Medeniyet(ler) Beşiği olarak da anılmıştır. Hiçbir zaman Mezopotamya olarak anılan belirli bir siyasi mevcudiyet olmadığı gibi sınırları belirli bir bölge değildir. Basit anlamda Yunan tarihçileri bu bölgeyi anmak için bu ismi anmışlardır.
M.Ö. 8000'e kadar bu ülkede oldukça az insan yaşardı. Ancak, bitki ve hayvanların evcilleştirilmesi tarımda bir devrim oluşturdu. Böylece oluşan yiyecek fazlası ile nüfus artışı meydana geldi. Göçebeler ve mağaralarda yaşayan insanlar, çiftçi ve çoban durumuna geçtiler. M.Ö. 6000 yıllarında ilkel köyler tüm Mezopotamya'ya yayılmıştı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder