Translate

25 Haziran 2010 Cuma

Osmanlı Devleti' nde, dilencilik ve dilenciler ...

Dilencilik, yardıma muhtaç olduğunu iddia ederek başka insanlardan yiyecek veya para isteme. Geçimini bu şekilde sağlayan kişiye dilenci denir. Dilencilik dünyanın en eski mesleklerinden biridir.
Iskatçılar,
Sebilciler,   
Kasideciler,   
Kabakçılar,   
Goygoycular,

Osmanlı Devleti’nde, “sosyal hayatın bir gerçeği” olarak kabul edilen dilenciliğin değişik türleri vardı. Mezarlıkların kenarında “ıskatçılar”, sebillerin önünde “sebilciler”, sesine güvenen “kasideciler”, mevsimlik işçi gibi çalışan “kabakçılar”, muharrem ayında ortaya çıkan “goygoycular” ve nefsini terbiye etmek için el açan dilenciler.

Günümüzde de dilenciler, Osmanlı’dan da miras kalan yöntemlere yenilerini ekleyerek, el açıp para istemeye devam ediyor. Dilenciler için sebil kenarları, cami ve mescit önleri, köprü üstleri, zengin konak önleri gibi mekanlar, günlük cironun en fazla olduğu yerlerdi. İzni olan dilenciler bile buralarda dilenmek için halk arasında “Dilenci Şerefiyesi” denilen rüşveti, bekçilere ve belediye çavuşlarına vermek zorunda kalıyorlardı.

Dilencilik özünde “el açıp, para istemek” olarak gözükse de farklı dilenci türleri vardı. Tamamı İstanbullu olan ve dilencilerin en şereflisi kabul edilen “Iskatçılar” özellikle mezarlıkların etrafında dilenirdi. “Yaprak dökümü” dedikleri birinin öldüğü günler, ekmek paralarının çıktığı zamanlardı. Ölüm üzerine geniş bir edebiyat da geliştiren bu dilenciler, ıskat paralarının dağıtıldığı anları dört gözle beklerdi.   Sebillerin önünü mesken tutan “Sebilciler” için de günlük su ihtiyacını temin etmek amacıyla her gün su başına giden yüzlerce İstanbullu önemli bir kazanç kapısıydı. “Kasideciler” ise sesine güvenen dilenciler arasından çıkardı. Bunlar, ezan vakitleri acıklı sesleriyle insanı sadaka vermeye teşvik eden ilahi ve kasideler okuyarak, sokak aralarında dolanırdı.   “Kabakçı” denilen Sudanlı zenci dilenciler ise mevsimlik işçiler gibi çalışır, Mayıs ayından kış aylarına kadar dilenirdi. “Kabakçı”lar için kış mevsimi safa sürme zamanıydı. Dilenmeye başlayacakları 1 Mayıs günü büyük bir şenlik düzenler ve kabaklarıyla sokakları dolanırlardı.   Bunların dışında dilenciliği meslek olarak değil, nefsi terbiye etmek için yöntem olarak gören çeşitli dini zümreler de farklı bir dilenci grubunu oluştururdu. “Keşkül-i fukara” denilen bir çanakla dolaşan bu dilenciler, tüm kazançlarını akşam bağlı bulundukları tekkelere götürürdü ama bazıları bunu dini boyutlarından tamamen uzaklaştırdı. Özellikle Kalenderiler ve bazı medrese talebeleri halktan zorla para toplar hale geldi.   Dini hüviyetlerini öne çıkararak dilenen bir başka grup ise Araplardı. Araplar, akşam üzerleri sokaktan geçenlere bir limon veya nar gibi ürünler uzatarak fiyatının bir kaç katı para isteyerek dilenirdi.  

İstanbul' a mahsus “Goygoy” veya “Hoygoycular” olarak adlandırılan dilenciler de İstanbul sokaklarında boy gösteren başka bir dilenci grubuydu.  Osmanlı Devleti’nin son dönemine kadar varlıklarını devam ettiren Goygoycular, Muharrem aylarında ortaya çıkardı. Teşkilatları gereğince 6’ şar kişilik gruplara ayrılan ve birbirlerini omuz başlarından tutarak tek kol nizamında yürüyen “goygoycular”, başlarında yemeniden bir sarık, sırtlarında bezden cübbe, ellerinde değnek, ayaklarında yarım bir pabuç, yarım mest, omuzlarında ortasından bölünmüş biri önde biri arkada iki ağızlı beyaz bez torbalar asılı gezerdi.

Osmanlı Devleti zamanında yapılan yasal değişiklikler çok köklü bir geçmişe sahip dilencilik mesleğinin tamamen ortadan kaldırılmasına yetmedi. Günümüzde de dilenciler, Osmanlıdan da miras kalan yöntemlere yenilerini ekleyerek, el açıp para istemeye devam ediyorlar.

Hiç yorum yok: